Dünyâ çapında örgütlenmiş bir okullaşma furyası demek, eğer eğitim çalışmaları es geçilirse, elbette bütün gözleri üzerine dikebilecek bir ekonomik fon demektir. Böyle bir zenginlik kaynağı ise ister istemez bütün züğürtlerin çenesini yoracaktır. ABD’deki bir papaz okuluna verildiği söylenen ve ortalığı karıştıran iki milyon dolar haberi ma’lûm. Ramazân’da da o kesime hıtâb eden bir refikimizde “Türkiye’nin
Cenâb-ı Hakk’ın hikmetine akıl sır ermiyor. İran’da fakir bir çoban olan Sâsân, bir gece çok değişik bir ru’yâ görmüş. O civârda ru’yâ ta’bîr etmekle de meşhûr Babek’e gidip anlatıyor. Sâsân’ın bir oğlunun olacağını ve dünyâ çapında bir devlet kuracağını anlayan Babek, çocuğun kendi evlâdlığı olması şartıyla ru’yâyı ta’bîr eder. Anlaşma gereği “Babek’in oğlu” olarak tanınan
Evet, bilmek hakkımız olan her şeyi her zamân ve her yerde söylemek hakkımız elbette yok. Onun için de ekseriyetle boğazın vâr olduğu söylenen dokuz boğumunu kullanmak zorunda kalıyoruz. Lâkin, Dilipak’ın da belirttiği gibi, ba’zan târihe malzeme bırakma zarûreti, bizi sınırlı da olsa konuşmaya mecbûr ediyor. İlgilenenler bilirler, geçen asrın dîn müceddidi Bedîüzzamân Hazretleri, kendisinin 19
Hangi yumurta, hangi yüz kişi? Haberi bana geçen arkadaşımız bu girişi kullandığı için ben de aynen başlığa aldım. Eğer bahsi geçen yüz kişi, hamallar derneği üyeleri veyâ sazan balığı avlayıcıları kulübü mensûbları olsa idi; “Yumurtanın sarısı/Yere düştü yarısı” türküsüyle espri yapabilirdik. Mezkûr haberin başlığı, “Dünyâya yön verenlerin yarısından fazlası Yahûdî” (Zaman, 16.10.07) olunca, bırrrr, öyle
Başlık gazete tarafından ” ‘Yessirû’nun Anlamı” olarak değiştirildi. İnsanlık târihi, Cenâb-ı Hak tarafından gönderilen dînlerin insanlar tarafından fare gibi kemirilip bozulduğuna çok şâhid olmuştur; ama bu asırdaki gibi korkunç tahrîfâta rastlanması mümkün değildir. En “son ve mükemmel” dîn olan “İslâm”, en “son ve mükemmel” peygamber olan “Hz. Muhammed (asm)” bu âlemi teşrîf ettikten sonra yapılan
Bayram, çocuklar için bir ma’nâ ifade eden bir mefhûm olsa gerek. Şimdikilerin beynine girme imkânım yok, ama bizim çocukluğumuzda öyle idi. O bir sihirli kelime olarak içimize heyecan veriyordu. Komşuların evlerini ve tanıdıkların yüzlerini sanki hiç mi görmemiştik; ama o gündeki görüşün havası başkaydı. Çünkü, o gün bayramdı… “Gitti de gelmedi cânân, buna ne çâre!”
Bir Ramazân ayının daha sonuna geldik. Bu gece inşâallah son terâvihi kılacağız, son sahura kalkacağız. Kazancımız ve kaybımızla berâber 1428 Ramazân’ı bize veda’ etmeye hazırlanıyor. Kâfirlerin işgâli altındaki İslâm beldelerinde şimdiye kadar hep kefere vururken, bu mübârek ayda tersi olmaya başladı. Zâlim ve kâfir işgâlcilere dünyâ dar gelmeye başladı. Zillet ve esârete düşmüş Müslümanların kurtuluşu
Haberin başlığını okuyunca merâkım tahrîk oldu: “Cemâat liderleri iftar çadırında buluştu!” Mahrecin devlet ajansı olması, haberi daha da ilgi çekici kılıyordu. Şişli Belediyesi’nin verdiği iftarda “cemâat liderleri” ne arıyor? Üstelik hem de ortalığın “darbe” yazılarıyla ısındırılmaya çalışıldığı bir devrede? Başbakan Erbakan’ın cemâat liderlerine verdiği iftarın neye âlet edildiğini de bilince… Haberi okuyunca rahatladım: “Yemeğe, Türkiye
Nerede o, “Yâaar bana bir eğlence meded!” diye na’ra atan Karagöz? Nerede o, ince zekâsıyla hileye yöneldikçe tokadı yiyen Hacivat? Nerede o, bize kahkahalar attıran tuluat ustaları? Biz mi o günlerde dünyâdaki rezâletin farkına varamadığımız için Direklararası martavalları ile Ermeni oyunlarını “Ramazân eğlencesi’’ niyetine çerez yapardık; yoksa essahtan mı âlemde eğlenceye yer kalmadı? Unuttum sanılmasın,
Ye’cûc ve Me’cûc ateşine yonga atan Vatan gazetesi, Başkan Bush’un Irak’ı işgâlinden dört ay sonra söylediği şu sözü tekrâr almıştı: “Tanrı bana, ‘George, git Afganistan’daki teröristlerle savaş’ dedi, gittim savaştım. ‘George, git, Irak’tâki despotluğu bitir’ dedi, bitirdim. Şimdi bana Tanrı’nın ‘Git, Filistinlilerin devlet kurmasını sağla, İsraillileri güvenliğe kavuştur, Ortadoğu’ya barış getir’ dediğini hissediyorum. Tanrı’nın izniyle