Adalet Bakan Yardımcısı sayın Yılmaz’a alenî suç duyurumdur! Yeni Asya’da iken bizim Fırıncı grubuyla alenî kavgaya tutuşmamız, o günlerde dersanelerle meşgul olan ekipten Mesut Zeybek’in yüzünden olmuştu. Bu arkadaş normalde Mehmet Fırıncı’nın adamı iken, 30 küsur senedir hâlâ sebebi anlaşılmayan bir mes’ele bahanesiyle Fırıncı bununla bir kan da’vâsı başlattı. Bu ekiple zâten bir fikrî ayrılığımız
Sason’lu bir Ermeni olan Aziz Dağcı, kendisi gibi arkadaşlarıyla 2006 yılında “Sason Ermeniler Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği” kuruyorlar. Dernek üyelerinden Erdal Yıldırım diyor ki: “Bizim ailelerimiz de parçalanmış. Yarımız Hıristiyan kalmış, yarımız İslamlaştırılmış. Benim dayılarım, halalarım var İslamlaştırmışlar. Onlar kendilerini sürekli ispatlamak zorunda kalıyorlar. Hatta bir kısmı İslam’dan daha çok İslamcı olmuşlar.” Gerçekten de
Sınırlarını çizerek kısaca târîhî seyrinden bahsettiğim Sasun bölgesi, Batılıların Tanzimat sonrası Osmanlı içine soktuğu misyoner ajanlar vâsıtasıyla karıştırılmış; Pakraduniler eliyle kandırılan Ermeniler devlete isyân ettirilmiş; 1894-1914 arası yaşanan bir sürü acı hâdise Ermeni tehcîriyle büyük ölçüde sona erdirilmiştir. Netîcede, bölgenin hâkim unsuru olan Ermenilerin bir kısmı çatışmalarda öldürülmüş; 1895 isyânında büyük bir kısmı Müslüman olarak
Sason, bugün Batman ilinin bir ilçesidir. Eski adı ile “Sasun”, daha geniş bir bölgenin ismi idi. Muş’un Kurtik Dağının güneyindeki Geliguzan bölgesi, Bitlis Mutki ilçesindeki Huyut bölgesi, Batman’ın Kozluk ve Sason ilçeleri, Siirt’in Garzan bölgesi, Diyarbakır’ın Kulp ilçesi ve Silvan’a doğru olan kısmı; ya’nî Dicle Nehrinin doğusu ile Van Gölü arasındaki “Ermeni Torosları” da denilen
Corona, devletlerin ekonomisini vurunca, elbette pabuçlar da pahalandı. Din kisvesiyle dünyâyı avlamaya çalışan uyanıklar bunu görünce, hemen beyaz bayrak kaldırıyor. Yerseniz tabi… Bizim sahaya çıkmamızla birlikte fincancı katırlarının ürktüğünü gören Fetöcü polis muhbirlerinden birisi de, elimi ayağımı öpme ayağıyla beni frenlemeye çalışmıştı. O 45 dakikalık videosunu bir daha dinledim, değerlendirmemi duyurmazsam haksızlık olur. Diyor ki:
Müslümânın mukaddes kitâbı Kur’an’dır, muhtevâsı kelâmulláhtır. Okuduğunuz zamân, direkt Allah’la muhátab oluyorsunuz. Hele bir de kelâmın bizzât Mütekellim-i Ezelî’den duyulduğunu düşünelim; insân bir hoş oluyor… Ádet edinmişim, sabâh namâzında illâ Fîl Sûresini okumaya çalışırım. Beynimi dünyâ telâşelerinden sıyırabildiğim derecede, âyetleri Yaradanımızdan duymaya gayret ederim. Kalbimin kulağını Arş’ın Sáhibine yöneltirim. Lâhûtî ses geliyor: “E lem tera
Yakılınca kış günü ısınmak için ateş, Bir köz alıp gönlümden ateşe eyledim eş. Bilemedim bir volkan olduğunu içimin, Dozu fazla yüksekmiş bu zamânsız seçimin! Şâirlik bu ya gûyâ, fona bir müzik koydum, Merâk uyansın derken, hayli gümbürtü duydum. Nazarları âfâka dağıtmaya taş attım, Sesleri duymak için kulak üstüne yattım. Gelen ba’zı seslere baktım da garîb
Ekrem Abi yeniden kamçıyı almış ele, Şevk atının yolunda kesmiş yine kurdele. Ben de sesleniyorum áşık kardeşlerime, Gelin halay çekelim, Arş’a çıksın gulgúle! Kur’ân Nûru 6.000 sayfa rafa yakışır, Şâkirdler nasıl olsa o tarafa bakışır; Biz verelim halayın ta gözüne kardaşlar, Durgun sular elbette dura dura kokuşur! “25. Söz”de yazılanlar bize ne! Kur’ân hocalarındır, onlar
Geçen yıllar cesedi değiştirip dururken, insânın çevresi de nasîbini alıyor. Eski dostlar müzede yerlerini bulurken, yeni dostlar onların yerlerine geliyor. Bulunduğu ân neyse, insânın hâli odur; yeni dostlar o zâtı o hâliyle tanırlar. Mâzíde kalan günler o ânın fotoğrafı; eski dostlar hâliyle o günlerde kalıyor. Eskinin âlâyişi, nümâyişi çoğ idi; Kaplan deyince gelen o levhalardır
Yılların yorgunluğu inzivâya hükmetti, Vitrini terk etmekte aradım selâmeti. Nûr dersleri rûhuma tâze bir şevk yükletti, Ballardan daha tatlı ihvânın muhabbeti. Lâkin bir Apo’muz var, başımda tatlı belâ; Sırma saçlı, nûr yüzlü ve dahi gözler elâ; Tuttuğu kopmaz ise, sıraya girer salâ! Ee, can tatlı, mecbûren kalem çeksin zahmeti! Ayıp olmasın diye bir şeyler karaladık,