Ülkenin bugün içinde bulunduğu kritik durum elbette ehemmiyetsiz değil; ama bu hâle nasıl ve niçin gelindiğine bakılmadığı müddetçe, bugünü dahi mumla arayacağımız kesin. Biz bu yazıda da temele dokunmaya gayret edelim bakalım.
“Baremdergisi.com”dan bir kısmını aldığım “Bilal Çağrı” imzâlı yazının mühim bir kısmı daha vardı. Fener Rum Patriği V. Gregorius’un 1820’de o günkü Rus çarına yazdığı -bize göre- bir ihânet mektûbundan söz ederek başlıyordu. Biliyorsunuz, bu ihânetinden dolayı bu Patrik, Patrikhânenin bugün hâlâ kapalı tutulan kapısının önünde pâdişâh II. Mahmud tarafından i’dâm edilmişti. Yazar bu mektûbu, “Batı’nın Türk’e ve İslâm’a bakışını en açık ve en konsantre izah eden metinlerden biri” olarak takdîm ediyor.
O ma’hûd mektûbun şu cümlelerine dikkat edelim:
“Türklerde evvela itâat duygusunu kırmak ve ma’nevî bağlarını yok etmek, dîni metânetlerini zaafa uğratmak îcâb eder. Bunun da en kısa yolu, millî ve ma’nevî an’anelerine uymayan hâricî fikirler ve davranışlara onları alıştırmaktır.
“Ma’neviyyâtları sarsıldığı gün, Türkleri, kendilerinden şeklen çok kudretli, kalabalık ve zâhiren hâkim kudretler önünde zafere götüren asıl kudretleri sarsılacak ve maddî vâsıtaların üstünlüğü ile yıkmak mümkün olabilecektir.
“Yapılacak olan, Türklere bir şey hissettirmeden bünyelerindeki bu tahrîbi tamamlamaktır.”
Evet, ezelî düşmanımız Rus çarına içimizden kopya veren hâin Rum Patriğinin tesbîti yanlış mıydı? Hayır! O doğru gözlemlemiş, bu milletin yıkılacağı noktayı iyi görmüştü. Ne yazık ki, o noktadan bu milleti yıkma işini, yine bizim içimizden ve bizden gözükenler eliyle yaptılar. Mezkûr II. Mahmud’dan günümüze kadar bütün ikbâl sâhiblerinin alâküllihâl bu çorbada tuzları olduğu ma’lûm. Bu milletin “dîn ve ma’neviyyât bağları” bir koptu mu, artık Anadolu’da at oynatmanız çocuk oyuncağı demektir. Patriğin mektûbunu kim ve kimler gerçekleştirdi dersiniz?
Nitekim, bugünkü tabloya baktığımızda da zâten bu netîceyi görmüyor muyuz?
Sayın yazar da bugüne bakarak gördüklerine şöyle temâs etmiş:
“Yakın zamâna kadar İslâm dîninin amelî mes’elelerinin tartışıldığı vâki idi. Ama, şimdi ciddî ve güçlü bir azimle i’tikádî mes’eleler yerden yere vurulmaktadır. Câmide başı açık namaz kılmadan tutun da, ABD ve AB’nin emirleriyle, ‘Allah ındinde yegâne dîn İslâmdır’ âyet-i kerîmesini dahi okumaktan imtinâ ettirdiler.
“Zinânın TCK’da suç olmaktan çıkarılması, en hafifiyle derin bir gaflettir. İslâma da büyük bir darbedir.
“Dînde Âmentü’yü kaldırma teşebbüslerine ve Kelime-i Şehâdet’in değiştirilmesine ses çıkarılmazken; veyâ bir İslâm toprağı olan Kıbrıs elden çıkarılırken hiç ses çıkarılmamaktadır.
“AB tarafından, Türkiye de, kendisinde olduğu gibi Türk çocuklarını cinsel sapkın hâle getirmek istenmektedir. Eşcinsellik, uyuşturucu mübtelâlığı, askerlikten kaçınmak yaygınlaştırılmak isteniyor.
“ABD güdümlü İslâmî Protestanlığın ilk uygulaması, Virginia Üniversitesi’nde Prof. Dr. Amina Wadud’un imamlığında cemaatle kılınan namazla başlamıştır (18 Mart 2005). Bu süreç tamamlandığında, uysal koyunlar gibi durursak; kimliğimizde İslâm yazılı olan, ama gerçekte Hıristiyanlaşmış bir insan olup çıkacağız.”
Osmanlının İslâm dîninden uzaklaştırılması planının bugün nasıl zehirli meyveler verdiği îzâhtan vârestedir. Alenî Hıristiyan rektörlerimiz ve sayısı belirsiz gizli “kardinal” gibi elit tabakamızın gülleri yanında, ülkenin her tarafında yeni açılan ve restore edilerek hizmete sokulan bir sürü kiliseye müdâvim “bizim çocuklarımız” da o politikaların -henüz şimdilik- gözüken promosyanlarıdır.
“Yok mudur kurtaracak bahtı kara mâderini?” feryâdına bugün her zamankinden daha fazla ihtiyâcımız mı yok, yoksa biz mi fazla hassaslaştık?
Vakit