
Mübârek bayramın bugün son günü; birinci günkü hediyenin devâmına temas edelim ki, kararan ufuklarımıza doğan ışıkla avunalım. İngiliz gazetelerinin değerlendirmelerini BBC yazıyor, biz okuyoruz.
Paul Reynolds’ın yazısının başlığı, “ ‘Terörle savaş’ pusulası şaştı” şeklinde atılmış. Yazar diyor ki:
“Batının izlediği siyasetin başarısı konusunda karamsar olan gözlemcilerin sayısı hiç de az değil. Bunlardan biri, Londra’daki King’s College’den Profesör Michael Clarke. ‘Usame bin Ladin’in yerinde olsam, şu anda mağaramda otururken keyifle, ‘Zafer benim’ diye düşünürdüm’ diyor. ‘Bir kere yakalanmamışım. Küresel bir hareketin lideriyim ve dünyanın dört bir yanındaki genç Müslümanlar beni izliyor. Planlarını yaparken benden ilham alıyor. Amerika Birleşik Devletleri’ni Afganistan’da, Irak’da, kendi seçtiğim yöntemlerle, kendi belirlediğim alanda savaşa çekmeyi başarmışım, daha ne olsun?’ ” (BBC, 11.09.06)
Afganistan’da Taliban’a karşı operasyonlara katılan İngiliz askerlerinin izlenim ve değerlendirmelerini aktaran Independent on Sunday gazetesi, “Taliban’ın büyük kayıplara rağmen direnişi artan şiddette sürdürdüğünü, İngiliz ordusunun tüm silah üstünlüğüne karşın direnişe son vermede umutlu görünmediğim” yazmış (BBC, 24.09.06).
Guardian’dan Max Hastings’in yazısı:
“Hiç düşünülmeyecek ülkelerde Usame bin Ladin’in bir kahraman olarak görülmesine neden olmak Bush’un başarısıdır. Malezyalı bir akademisyenin Tayland’da geçenlerde yaşadığı bir olayı dinledim. Taylandlı genç Bangkok’ta üzerinde Usame bin Ladin baskılı t-shirtler satıyormuş. Bu t-shirtlerden birini de giymiş. Usame bin Ladin’in kim olduğunu zar zor biliyor, ama bin Ladin’in, nefret ettiği Tayland hükümetinin müttefiki George Bush’un düşmanı olması kendisi için yeterli. Dünyanın Amerika’nın pek de sevilmediği bölgelerinde bin Ladin, ‘düşmanımın düşmanı’, dolayısıyla da ‘dostum’ hattâ, ‘silah arkadaşım’ olarak görülüyor.” (BBC, 25.09.06)
BBC’nin Kabil muhabiri Dan Isaacs yazıyor:
“Ve kuşkusuz, Taleban özellikle de güneydeki eyaletlerde yeniden hem askerî hem de siyasî açıdan kuvvetleniyor. Ülkedeki yabancı güçleri ‘son işgalciler’ olarak gören halkın bir kısmının desteğine sahipler bu bölgelerde. Fakat, Kabil’de Taleban’ın adı geçtiğinde hissettiğim sadece korkuydu. Taleban’ın devrildiği beş yıldır yaşanan değişimin yeniden kaybedilebileceği korkusu. Kabil Üniversitesinde harıl harıl ders çalışan kız öğrencilerden, Kabil’e daha yoksul eyaletlerden özellikle çok canlı olan inşaat sektöründe iş bulmaya gelmiş Afganlara kadar herkes bu korkuyu paylaşıyor.” (BBC, 27.09.06)
Şu haber de bizim devlet ajansımızdan araya girsin:
“Fransa’nın Afganistan’ın güneydoğusundaki 200 askerini en erken gelecek yıla kadar çekmeyi planladığı bildirildi. Journal de Dimanche gazetesi, orduya yakın kaynaklara dayanarak verdiği haberde, özel birliklerin çekilme kararının, devlet başkanlığı ve genelkurmay başkanlığı düzeyinde alındığını yazdı.” (AA, 16.10.06)
BBC Afganistan muhabiri Alastair Leithead da Helmand eyâletinden, “İngilizler Taleban’la anlaştı” başlıklı haberi geçmiş. Diyor ki:
“İngiliz askerleri Afganistan’ın Helmand eyaletinde aylardır elinde tutmaya çalıştığı Musa Kale’den, Taleban güçleriyle karşılıklı anlaşma yaparak geri çekildi.” (BBC, 17.10.06)
Şu satırlar da, Afganistan mücâdelesine bigâne kalan Müslümanlara yazılmış. Yeni Şafak’tan İbrahim Karagül’ün yazdıklarını hediyenin sonuna ekleyelim:
“Ve bir söz de İslâmcılara!.. Afganistan’da ABD değil de Rusya ya da Çin olsaydı böyle susar mıydınız? ‘Taliban’ dediniz, ‘El Kaide’ dediniz. Bir ülke işgalini içinize sindirdiniz. Hâlâ susuyorsunuz. Bugünkü direniş Rusya ya da başka bir ülkeye karşı olsaydı ayağa kalkmayacak mıydınız? Peki şimdi neden susuyorsunuz? Zihinlerimizi yoklayalım. Aslında neye inandığımıza ibretle bakalım!…” (agg, 04 Ekim 2006)
Artık iyice yaklaşan gerçek bayramlara ulaşmak temennisiyle…
Vakit