Dünyâ çapında örgütlenmiş bir okullaşma furyası demek, eğer eğitim çalışmaları es geçilirse, elbette bütün gözleri üzerine dikebilecek bir ekonomik fon demektir. Böyle bir zenginlik kaynağı ise ister istemez bütün züğürtlerin çenesini yoracaktır. ABD’deki bir papaz okuluna verildiği söylenen ve ortalığı karıştıran iki milyon dolar haberi ma’lûm. Ramazân’da da o kesime hıtâb eden bir refikimizde “Türkiye’nin yumuşak gücü: Gülen hareketi” başlıklı bir yazı çıkmıştı (Ali H. Aslan, Zaman, 24 Eylül 07).
Başlıktaki “yumuşak” kelimesinin beyne batması bir yana, “Onursal başkanlığını Fethullah Gülen’in yaptığı Rumi Forum” denilen organizasyonun Ermeni Patriğini oraya da’vet ederek konuşturmaya kalkması da bir yana; Rumi Forum hakkında, “Söz konusu camia, devleti babasının çiftliği gibi gören başka ba’zı grupların aksine, hazîneden tek kuruş almadan maddî değeri milyonlarca doları bulan, ma’nevî değeri ise ölçülemeyecek çapta tanıtım faaliyetleri yapmakta” denmiş. Bütün gözlerin kendi üzerine çevrilmesi için hiçbir reklam unsurunu kaçırmayan hareket, o harcanan “milyonlarca dolar” tutarındaki “maddî değer” telâffuzuyla, akçalı dedikodulara da’vetiye çıkarmış olmuyor mu?
Geçenlerde de Londra’da Lordlar Kamarası’nda “Gülen zirvesi” yapıldı. “AKP’li Yaşar Yakış, Yusuf Ziya İlbeç, eski ANAP’lı bakan Bülent Akarcalı, Prof. Doğu Ergil, gazeteciler Fehmi Koru, Ali Bayramoğlu, Nazlı Ilıcak ve Nuray Başaran” da oraya da’vetli gidenlerdenmiş. Bir gazeteci diyor ki:
“Konferans Koordinatörü Dr. İhsan Yılmaz, Lord Ahmed ile beş üniversite ve enstitüden destek aldıklarını, ancak yaklaşık 80 bin poundluk (Yaklaşık 200 bin YTL) bütçenin nerdeyse tümünün Londra Diyalog Derneği (ya’nî cemaat) tarafından karşılandığını belirtiyor. Tebliğciler ve konukların masrafları karşılandığı gibi, tebliğ başına 600’er dolar da ödeme yapılmış. 30’dan fazlası yabancı 49 araştırmacının tebliğ sunacağı Londra Konferansı için ‘cemaatin rekoru’ diyebiliriz.” (Ruşen Çakır)
Böyle bir aksiyon için elbette pamuk eller cebe gidecek. Lâkin, bu durumda ağızları kapamak da mümkün olmuyor. Haber 7’nin okuyucularından birisi, “Abiler, oraya Lordlar Kamarası’na, üniversitelere himmetlerden kaç para bağışladınız bi söylesenize. Yoksa Fethullah Hoca te’lîf ücretleri ve emekli maaşından mı karşıladı giderleri?” (Tahir Giritli, 25 Ekim 07) şeklinde yorum yapmış. Basında da aynı soru işâretleri çıktı. Bizim de belâlımız demiş ki:
“Peki hakikaten de… Herhangi bir organizasyon çabası falan gösterilmeden… Hoca’nın adamları işe karışmadan… İngiltere’nin mühim adamları ile dünyânın en tanınmış bilim adamları bir araya gelmiş ve ‘Yahu Fethullah Gülen diye biri var… Dünyâyı kasıp kavuruyor… Gelin, bu adamı bilimsel toplantılarla tartışalım’ mı demişler? Ne gezer? Aldığımız bilgiye göre… Bu organizasyon için Fethullah Gülen’in adamları canla başla çalışmışlar… Harcanan paranın ise haddi hesabı yokmuş… Mesela bilimsel tebliğ başına ‘Euro’ bazında bayağı yüklü ücretler ödenmiş… Buna rağmen… İslâmî konularda adı sanı duyulmuş önemli bilim adamlarından konferansa katılım olmamış… Tebliğ başına ödenen ücret mi? Bırakalım onu da Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı yetkilileri açıklasın…” (A.Hakan Coşkun, Hürriyet, 02 Kasım 07)
Hareket yapıyorsanız, tenkíd kaçınılmaz olacaktır. Şu organizasyonu yapanlar da elbette minârenin kılıfını hazırlamış olmalılar. Ama, gerçekten de ortada büyük bir para sirkülasyonunun olduğu belli. İşin bir diğer dikkat çekici yönü, Müslümanlığında şübhe duyulmayan insanlarda ciddî olarak maddî güç noksanlığı bulunması vâkıasıdır. Hâl böyle olunca kafalar karışıyor.
Bu hareketler yabancı mihrakların kesesinden karşılanıyor denmediğine göre, Müslüman insanların cebinden çıktığı kesin. İşte benim i’tirâz noktam burası. Milyonlarca dolar, milyonlarca pound, milyonlarca YTL harcanıyor; ne için? Gülen hareketinin hâlâ tanınma diye bir derdi mi var? Amerikan Kongre salonunda, İngiltere Lordlar Kamarası salonunda bile toplantı tertîb edebilen bir hareketin artık “bir şöhret gösterisi, bir şov” uğruna fakir Müslümanların cebine el atmasını aklım almıyor. İslâm dünyâsının para harcanacak âcil ihtiyâcı mı kalmadı?
“Para bizim sana ne?” denebilir. Bizimki de yorulan züğürt çenesi işte…
Vakit