Söz tutmayan karıyı elbette birileri Nirvana’ya ulaştırır. Afganistan ve İran’a girme konusunda da ABD ile sâdık uydusu İngiltere bu misâle benzedi. Bütün dünyâda aklı yeten herkesin toptan yaptığı ikâza kulaklarını tıkayıp, gözlerini yumarak İslâm topraklarını işgâl etliler. O tatlı tatlı yemenin şimdi acı acı çıkarma vakti geldi…
Geçen gün bir haberin başlığı, “İngiltere-ABD Irak konusunda biribirine girdi” şeklinde atılmıştı (Haber 7, 01.09.07). Irak işgali sırasında Ingiliz Genelkurmay Başkanı olan Sir Mike Jackson, uygulanan politikalar için “aklın iflâsı” demiş! Irak’ta savaş sonrası politikalar konusunda çalışan en kıdemli subay olan emekli Tümgeneral Tim Cross da ABD’yi sert dille eleştirmiş ve Washington’un Irak politikalarının “ölümcül hatâlarla ma’lûl olduğunu” söylemiş (AA. 02 Eylül 2007). Bu arada İngiliz siyâsetinin önemli ba’zı isimleri de açıklamalar yaparak emekli İngiliz komutanlara destek vermiş. Muhafazakâr Partili eski Savunma Bakanı Sir Malcolm Rifkind, BBC’ye, Rumsfeld’in ehliyetsiz ve kifayetsiz bir politikacı olduğunu söylemiş.
Irak’ta pabucun pahalı olduğunu gören İngiliz keferesi, Basra şehrindeki son askerlerini de üsse çekmek zorunda kaldı ya; Independent gazetesinden Patrick Cockbum bu çekilme için, “yüz kızartıcı bir yenilgi” ifâdesini nakletmiş. Aynı gazete, başyazısında da, “Üzücü gerçek şu ki, ne biz İngilizler ne de Amerikalılar Irak’tan i’tibarlı bir şekilde ayrılabileceğiz. Ve vebali birinden diğerine atma çabalarının neredeyse hiçbir anlamı yok. Daha da kötüsü, bu beyhude tartışmalar dikkatimizi asıl sorundan uzaklaştırma riski de taşıyor. Çoğu da bizim eserimiz olan asıl sorun, bu berbat durumda Irak halkının acısını dindirmek için ne yapabiliriz?” demiş.
BBC televizyonu için yapılan bir araştırmaya göre, İngilizlerin yüzde 52’si, Irak’ta zaferin mümkün olmadığını düşünüyormuş. Haberi, “İngilizler: Savaş kaybediliyor” başlığıyla duyuran BBC, “İngiliz askerleri Basra kentindeki son üslerinden de çekilirken, İngilizlerin üçte ikisinden fazlasının hâlen Irak’ta savaşın kaybedildiğini düşündükleri ortaya çıktı” demiş (03.09.07).
4 Eylül manşetini “Ba’zılarına göre bir devir-teslîm, çoğuna göreyse geri çekilme” diye atan Guardian gazetesinin başyazısında da, “İngiliz askerlerinin dört yıl önce Saddam Hüseyin’in diktatörlüğünden kurtardıkları kent bugüne oranla daha liberal, kozmopolit ve zengindi. Dün aynldıkları kent ise üç Şiî grubu ve milislerinin savaş alanı” denmiş.
Zâten İngiliz orostopolluğu da bu değil mi? Dünyânın neresini işgâl etti de, çekildikten sonra oraya ateş bırakmadı? Bakın Hind alt kıt’asına, bakın Kıbrıs’a, bakın Ortadoğu’ya, hâkezâ. Aynı ateşi bu sefer Irak’a bırakıp kaçıyorlar. Kurtulabilirler mi dersiniz?..
İngiliz ric’atini yorumlayan bir Radikal yazarı demiş ki: “Zâten Irak’ı BM kararı olmadan işgâl ediyorsunuz. Dünyâyı da dâhil etmeye çalışıyorsunuz bu işgale. Ama, sâdece birkaç ülke müttefikini, sizi destekliyor. Zâten asker sayıları da az Irak’ta bulunan Amerika dışındaki ülkelerin… Ama, bakıyorsunuz, onlar bile sizi terk ediyor. Dediğim gibi, askerîden çok siyâsî sonuçları olacak bu çekilmenin.” (Ceyda Karan, İyibilgi com, 03.09.07)
Yani uzun sözün kısası, deniz bitti dostlar! Şimdi sıra gelecek bu işgâlin kanlı faturasını ödemeye. Gemiyi terk eden farelerin telâşına bakılırsa, fatura ABD’nin hesâbına çıkarılmak isteniyor, işte şimdi yazının başlığındaki “Anbar hırsızı”na gelebiliriz.
Eskiden “Bağdâd hırsızı” ta’bîri meşhurdu. Bu başlık da ona atfen tarafımdan seçildi.
Kendisini Irak fatihi olarak gören ABD Başkanı, geçen gün Avustralya’ya gidecekken, hiç kimseye haber vermeden, tıpkı bir “hırsız” gibi gizlice Irak’a iniyor. Kahramanlık taslayacak ya, Bağdâd yerine, direnişin kalesi olan Anbar eyâletine iniyor! Gûyâ, mücâhidlerin te’sîrlerinin kalmadığını anlatmak istiyor.
İyi de ey işgal fâtihi! Niye hırsızlar gibi gizlice gittin? Neden a’lâ-yı vâlâ ile önceden gidiş programını açıklamıyorsun? Yoksa “korku” denen şey senin de yüreğine düştü mü? Göstere göstere gitse idin de, “barış ve demokrasi” götürdüğün Irak’ta seni çiçeklerle karşılasalardı olmaz mıydı? Demek, Irak topraklarında senin bile can güvenliğin yok!
Hâlâ Hicri 1432’ye inanmayan var mıydı? Dikkatlerine sunulur…
Vakit