Evet, bilmek hakkımız olan her şeyi her zamân ve her yerde söylemek hakkımız elbette yok. Onun için de ekseriyetle boğazın vâr olduğu söylenen dokuz boğumunu kullanmak zorunda kalıyoruz. Lâkin, Dilipak’ın da belirttiği gibi, ba’zan târihe malzeme bırakma zarûreti, bizi sınırlı da olsa konuşmaya mecbûr ediyor.
İlgilenenler bilirler, geçen asrın dîn müceddidi Bedîüzzamân Hazretleri, kendisinin 19 kere zehirlendiği yazmıştır. Bunların birkaç tânesi, hapishâne günlerinde yaşanmış. Kısm-ı ekserisi ise ya sağlık hizmetlileri veyâ yakınına “dost veyâ hizmetkâr” kimliğiyle sokulan kişiler tarafından yapılmıştır. Yoksa, zâten inzivâda olan ve kimselerle görüşmeyen bir zâta nasıl zehir verilebilir?
Yaklaşık kırk senedir bir câmia içinde “Risâle-i Nûr talebesi” olarak bilinen ve en büyük gruplardan birisinde de “ağabey” olarak tanınan kişiler içinde de o ma’lûm fiil sâhiblerinin bulunması bu yüzden şaşırtıcı olmaz. Umûmu birden şâibe altında bırakmamak ve üstelik de bahse mevzû’ bir şahıs geçenlerde öldüğü için, “târihe malzeme bırakmak” nev’inden söylemek istiyorum. Nurcuların “Tireli Nihat Ağabey” diye bildiği isim de, o şâibeyi taşıyan kişilerdendi. Üstâdın vefatından sonra câmiaya dâhil olmuş, hatâsını anlamış, kendisini hizmete vermiş olarak bilinirdi. Bu son imajın ne kadar gerçek olduğunu, birebir temâsta bulunma fırsatım olmadığı için bilemiyorum. Şahsî meselelerimiz ve diğer bildiklerimi ise, muhâtabın artık cevâb verme imkânı bulunmadığı için Mahşere bırakıyorum.
Neticede o da öldü, gerçek âleme ayak bastı. Geride kalanlar için bu bir ibret levhası olarak, herkesin kendisini nefis muhasebesine çekmesi için bir fırsat olamaz mı? Sözümün gerçek muhâtabları acabâ ne dediğimi anlıyorlar mı? Onlar benden evvel ölürlerse, “târihe bırakacak” çok malzeme olduğunu söylemeye gerek var mı?..
Muş’lu Ahmet Büte ile çok geç tanışmıştık. Kendisi Bergama’ya yerleşmişti, tam benim kafa dengim candan bir dost idi. Bayram sonrası memlekete gittiğini ve orada vefat ettiğini öğrendim. Geç tanıştık, ama tez ayrıldık. Allah rahmet eylesin, taksîrâtını affetsin, âhiret ayrılığı vermesin. Büte âilesinin ve yakınlarının başları sağolsun…
Uzun yıllar yurt dışında yaşamak zorunda kalmış Kürd yazar Mehmet Uzun kansere yenik düşmüş, Afyon İl Jandarma Komutanı Albay Memduh Akoğlu ise ölüm virajında ecele yakalanmış. Uzun ve Akoğlu âilelerinin başları sağolsun…
Habeşistanlı kâfirlerle işbirliği yapan Somali hükümetinin “üst düzey yetkilisi” Ahmed Harid ile yine işbirlikçi bir general gebertilmiş. Darısı bütün hâinlerin başına…
Bizim çocukken Birmanya diye bildiğimiz sonra da adı Burma ve Myanmar olan ülkenin Başbakanı Soe Win ölmüş, dünyâdan bir putperest daha eksilmiş. İngiliz aktrist Deborah Kerr de dünyâsını değiştirmiş, günâha soktuğu sayısız gencin vebâlini çekmek üzere gitmiş. Ateşleri bol olsun…
Irak’ta Saddam’ın zulüm yardakçısı “Kimyasal” Ali Haşan el-Mecid’in i’dâm edildiğine dâir çelişkili haberler çıktı. Eğer doğru ise, şu anki bütün zâlim idârecilerin de bundan ibret almaları, âkıbet hepsinin aynı sona ulaşacağını anlamaları ve ayaklarını ona göre denk atmaları gerekmez mi?..
Son olarak da Pakistan’ın eski başşehri Karaçi’deki patlamaya temâs etmek istiyorum. Hakkında bir sürü yolsuzluk dosyası bulunan ve bu yüzden yurt dışında yaşamak zorunda bırakılan Benazir Butto, gûyâ “demokrasi havarisi” kesildiği hâlde, Amerikan uydusu diktatör Müşerref’le anlaşmakta beis görmeyerek demokrasi perhizinin üzerine dikta lahanasının suyunu dikmekten çekinmedi. Bir başka eski Başbakan Navaz Şerif havaalanından geri çevrilirken, Bayan Benazir ülkesine dündü! Feteemmel!..
Ben işin bu kısmı de ilgilenmiyorum. Beni ilgilendiren kısım, bu bayan politikacının geçenlerde bir mülakatta söylediği ve bizim inancımıza güre “küfür kokan” sözler. İnancındaki bu kırıklık bir tarafa, bir de, ekmeğini yediği Batılılara şirin görünmek için, Pakistan içinde cihâd eden mücâhidleri ortadan kaldıracağına söz verdi!
Verdi de ne oldu? Daha döndüğü gün konvoyuna saldırıldı ve ilk günkü rakamlara güre 156 kişi öldü. Ya’ni, kan sözü verdi, birinci günde ayağına kan dolandı. Bundan sonrasının ise daha da kanlı olacağını anlamak için kâhin olmaya gerek var mı? Allah bizim imânımızı muhâfaza buyursun, âmin!..
Vakit