
Eskiden böyle değildi. Osmanlı zamânında papazlara “lâbis-i libâs-i katrânî” diyerek hakáret edilirdi. Seksen senelik eğitim sistemi öyle meyveler verdi ki, ülkenin Müslüman kesiminden dahi papaz ve hahamlara zeytin dalı uzatarak “hoşgörü ve dinlerarası diyalog” müntesibleri türedi. O vakit de o kara cübbeli haçlılar ,“lâbis-i libâs-i ebyâzî” (beyaz elbiseli) oldular!
Çocuklukta hatırlıyorum, bir gâvurun güzel bir beşerî hareketinden bahsedilirken, rahmetli babam ve anam önce, “Dînine la‘net” derler, sonra o kefereden söz ederlerdi. Vernelci Müslümanların da üstün gayretleriyle (!) bu ta‘bîr kalktı, onların bâtıl dinleri de “hoşşig” gösterildi, bundan sonrası artık sen sağ ben selâmet. Arkasına Yahudi sermâyesini de takan papaz ve haham gürûhu rahatladı, Müslümanların içerisine çekinmeden girdiler, paraya ve istismâra dayalı misyonerlik faaliyetleri bütün Anadolu’da ve İslâm topraklarında at oynatmaya başladı. Diyânetimiz ile ekran budalası gözüken ulemâ-i sû’, kurbân edilecek horozların peşinde fikir jimnastiği yaparken, ehl-i kitâbın elinden kan pahasına alınan bu cennet vatanın her köşesinde kiliseler açılır, evlâtlarımız Hıristiyanlığa girer oldu.
Hiç silâha lüzûm kalmadan Müslümanların topraklarına çöreklenmeyi beceren, üstelik mâzídeki gibi zorlanmadan Sevr hedefine yaklaşan papaz ve hahamların keyfi kimde olabilir?
Ülkenin aklı yetenleri -inançlı olsun inançsız olsun- hamdolsun ki bu tuzağı gördüler. Şimdi yavaş yavaş feryâdlar dilleniyor. İlâhiyâtçı Doç.Dr.Nedim Urhan diyor ki:
“Dinlerarası diyalog söylemleriyle bütün insanlar Hıristiyanlaştırılmaya çalışılıyor. Böyle bir diyalog yok. Bu, misyonerlerin rahat çalışması için kullandıkları bir silâh.”(Vakit, 8 Şubat 04)
Evet, ama bu silâh iyi kullanıldı. Bu fakír kaç senedir gazete sütunlarında bu tehlikeye dikkat çekiyor, hançeresini patlatıyordu; diğer insanlara bu hareket sanki mübâleğa imiş gibi gözüküyordu. Şimdi ne oldu? PKK’nın arkasındaki kuvvet kimdi, kim bu ülkenin gücünü sıfırladı? Kan pahasına aldığımız Kıbrıs topraklarını kim masa başında elimizden almaya çalışıyor? Güney sınırımızdan Elâzığ’a kadar olan bölgeyi “Arz-ı Mev‘ûd” içinde sayarak göz dikenler kimdir? Eğer şu misyonerlik faaliyetlerinin arkasında sâdece “din” meselesi olsaydı, ne kadar kış uykusuna yatsanız da sizin için fark etmeyebilirdi! Topraklar gidiyor et kafalılar, topraklar! İstanbul’a “haçlı” bayrak çekilince mi uyanacağız?
Kâfir, içimizdeki beyinsizlerle birlikte mefhûmları tersine çevirdi. İslâm dini “cihâd” üzerine kurulmuşken, Müslümanlar “hoşgörü, diyalog” masallarıyla uyutularak “barış havârisi” yapıldı. Hıristiyanlık ise, “Bir yanağına vurulursa, mukábele etme, öbür yanağını da çevir ki ona da vursunlar” düşüncesinde iken, bilhassa Müslüman ülkelerin tepesine ateş ve kan yağdırıyorlar. Onlar İslâmın emrine sarılmışlar, bizi icrâât cihetiyle Hıristiyan yapmışlar! Allah korusun, tekrar l9l9’a dönülecek olursa, bu uyuşturulan “hoşgörücü ve diyalogcu” sözde Müslüman nesilleri cebheye kim götürebilir? “Hâzır ol ceng ü cidâle, ister isen sulh ü salâh” diyen ecdâda bu meselede de sırtımızı dönersek, sınırlarımızda dalgalanan bayrağın cinsi fark eder mi? Güney Kıbrıs’a geçmek için can atan Kuzeyliler de mi ibrete yetmiyor?
Yuh olsun ervâhınıza! Oğlum! Mustafa Kaplan merdiveni dayamış altmışa, siz düşünün…
Vakit