Risâle-i Nur Külliyâtının ikinci mühim eseri olan “Mektûbât” içinde yer alan “27. Mektub”, esas itibariyle “Nûrun birinci talebesi Hulusi bey” ve “Hulus-i sânî” olarak bilinen Sabri Efendi’nin Bediüzzaman Hazretleri’ne yazdıklarından ibarettir. Sonra teberrüken diğer talebelerin ve dostların mektupları ile Üstâd’ın bazı mektuplarının alınması üzerine hacmi kabararak Lâhika Mektupları meydana çıkmıştır.
27. Mektub’un esası olan o iki zâtın mektupları hariç, yine Hulusi Bey’in ifadesi ile, diğer lâhika mektupları “Risâle-i Nur’dan ma’dûd değildir.” Bir mektubunda öyle diyor. Buna rağmen o tâli eserleri de ilhâm-ı İlâhî sırasına katan kardeşlerimize bir şey demiyoruz. Lâkin, hiç olmazsa o mektupları ciddi okusalar ya…
Bediüzzaman Hazretleri’nin, “Emirdağ Lâhikası” isimli eserin birinci cildindeki bir mektubunda şu ifade yer almaktadır:
“Gaflet verecek ve dünyaya boğduracak ve hakîkî vazife-i insâniyeti unutturacak olan en geniş daire ise siyaset dairesidir.” (age., s.57)
Peki, bu ifade mevcut iken, bütün gücüyle gafletten kurtulması gereken kişiler nasıl oluyor da siyasî meselelere bu kadar ağırlık verebiliyorlar? Şu cümle acaba uzaylılara mı yazılmıştır?
Yine aynı sayfada bulunan şu ifadeler bir mânâ arz etmiyor mu:
“Güneş gibi imanlar taşıyan bir kısım Sahabeler ve onlara benzeyen mücahidinden, selef-i sâlihinden başka; siyasetçi, ekserce tam müttaki dindar olamaz. Tam ve hakiki dindar müttaki olanlar, siyasetçi olamazlar.”
Peki, Risâle-i Nur yoluyla Kur’an dairesine girerek din hizmeti yapanların aslî vazifeleri “tam müttaki dindar olmak” değil midir? O zaman, o sahada koşmak veya o sahayı kendisine koşma yeri seçenlerin peşinde koşmak, şu yukardaki ifadelerle nasıl te’lîf ediliyor? Bir elinde Risâle-i Nur, öbür elinde de parti flâması taşımayı, Üstâd’ın şu cümlesiyle bağdaştırırken, acaba vicdanımızda hafif de olsa bir sızı duyuyor muyuz?
Sadece sandığa giderek rey atmayı demiyoruz, buna karışmıyoruz da. Seçim kampanyası boyunca, bazan da senenin ekseri vakitlerinde bir partinin amigosu gibi gözükmekten söz ediyoruz.
Nerede kalıyor “tam müttakî dindar olma” hedefi?..
Dünya ölçüleri ile ahiret ölçüleri birbirine karışınca, kişi aynı kitabın bir paragrafını görüyor da, öteki paragrafları nedense hep görmezden geliyor. Keşke Lâhika Mektupları ciddi olarak okunsa ve tahlil edilse, sanırım pek çok manevî hastalıklar da tedavi edilirdi.
Vakit