
Öyle diyor Yunus, “Sen derviş olamazsın” diyor. Zira, derviş dediğin kişi, “Dövene elsiz gerek” ve “Sövene dilsiz gerek” imiş.
Nefsimi yokladım, o da aynen merhum Yunus gibi dedi: “Sen derviş olamazsın!” Fakat, kalbin bir köşesinden bir feryat yükseldi, itiraz etti: “Niçin olamayacak mışım? Benim neyim eksik?”
Öbür sesin sahibi gayet sakin cevapladı: “Dinde bir kardeşin seni tenkid etti diye hemen köpürdün, cevap verdin?”
Feryadın sahibi siyah avukat cüppesi ile yerinden doğruldu: “Ama ilk hakareti o yaptı! Yoksa benim dünyamda o yoktu ki!” “İyi ya” dedi öbürü, “derviş dediğin zaten dövene elsiz gerek idi.” “Fakat o benim şahsıma değil, inancıma hakaret etti, görüşümü tezyif etti!” “Hakarete uğrayan inanç eğer semavi ise, sen niye endişeleniyorsun, onun sahibi Allah’tır. Hâlâ Allah’ı vekil tutmayı öğrenemediysen, nasıl derviş olacaksın?”
Avukat bocaladı. Biraz daha direnmek istedi: “Fakat görmedin mi, adam şahsıma da çok ağır hakaretler etti. Bir Müslümana, bir insana, bir kalem erbabına, bir edibe yakışmayacak kelamı, üstelik de haksızlığı çıkaran kendisi olduğu halde hiç çekinmeden sıraladı!..”
Öbürünün sükunetinde hiçbir titreme yoktu: “Hani derviş dediğin ‘sövene dilsiz gerek’ idi. Cenab-ı Vâcibü’l-Vücudun şu alem-i fenada insan denen mahlûkları olduğu gibi, hayvan denen mahlûkları da vardır. Köpeğin vazifesi havlamak, ısırmak, sahibine yalakalık etmek, aport dendiğinde saldırmaktır. Önünü sonunu düşünme kabiliyeti yoktur. Tuz-ekmek hakkı bilmez. Büyük-küçük tanımaz. Hatır-gönül saymaz. Derviş dediğin bunları bilmezse olur mu?”
Cübbeli avukatın soluğu kesildi, daha itiraza mecali kalmadı. “Evet, gerçekten de ben derviş olamam” diye mırıldandı. Susmayı tercih etti.
Halbuki, konuşacak ne kadar çok şey vardı, savurulacak ne antika küfürler derlemişti. Hiç olmazsa, “Şu attığın iftirayı isbat etmezsen namussuzsun, alçaksın, müfterisin, yalancısın, ajansın” diyebilme fırsatı nasıl da ayağına kadar gelmişti… Maziyi şöyle bir harmanlama ve on yıldır devam eden suskunluğunu bozma şansı nasıl da yakalanmıştı… Hem zaten bu asır dervişlik asrı mıydı yani?..
Kabaran dalgaları bir müddet seyretti, seyretti, sonra gerçekten yutkunmayı tercih etti. Nasıl olsa hesapların toptan görüleceği bir gün gelecekti. Köpekleri köpeklikleri ile baş başa bırakma yoluna boyun eğdi.
Rahmetli babam da, “İtin hatırı yok, sahibinin hatırı var” demez miydi?
Vakit