Aşık Veysel bir deyişinde, “Şahin’im var baz’larım var” diyordu. Şahin kelimesini anladık da, “baz” ne demektir? Bu kelimenin de “doğan” demek olduğunu lûgatlar söylüyor. Abdulkadir-i Geylânî (ra) için söylenen “Bâzü’l-eşheb” unvânı da “beyaz doğan” demektir
Hz. Mevlânâ (ra) “Mesnevî” isimli eserinde anlatıyor. Bir padişahın çok sevdiği bir doğanı varmış. Semalarda serâzad uçarken bir kazaya uğrayıp bir gözünü kaybetmiş, tâkati de kesilerek baykuşların mülküne düşmüş. Bu davetsiz misafirden hoşlanmayan baykuşlar hemen toplanıp istişare meclisini toplamışlar ve şu kararı almışlar “Bu, padişahın doğanıdır. Her ne kadar bir gözü bizi görmez ve gücü yoksa da, hiç buna güvenilmez, mülkümüzü elimizden alabilir. Bunu derhal temizlemeliyiz.”
Padişah sofralarına kurulmuş, yüksek tabakanın sohbetlerinde bulunmuş olan doğan, baykuşların kararını hemen sezmiş ve onlara şu öğüdü vermiş; “Ey virâne bekçileri! Niyetinizi anlıyorum. Aman sakın haaa! Ben padişahın doğanıyım. O yüce devletlunun yanında kıymetim büyüktür. Bırakın beni temizlemeyi, eğer tüyüme dokunsanız, O padişah, baykuş kellelerinden yığın yapar!” Selim Bey’in kulakları çınlasın, üç sene önce bir güney beldemizde bana bu kıssayı anlatmıştı. Baykuşlar doğanın ne demek istediğini anlamışlar ve kuyruklarını kıstırarak onun etrafını boşaltmışlar.
Cenâb-ı Hakk’ın nice “doğan”ları vardır ki, alemde kanat çırpıp gezerler. Kimisi o “Bâzü’l-eşheb” Şâh-ı Geylâni (ra) gibi herkes tarafından bilinir, kimisi de “Belh doğanı” Mevlânâ Celâleddin (ra) gibi ömrü boyu tanınmadan vefat eder, “öldükten sonra değeri bilinir”…
Hiçbir asır Allah’ın doğanlarından hâlî değildir. Bugün de vardırlar. “Her gördüğünü Hızır bil” diyen atalarımız boşuna konuşmamışlar. Sakın ola ki baykuşluk yapmaya kalkmayalım! Bir padişah doğanına rastlarız da, terbiyesizliğimizin neticesi bizim akılsız kellemiz de baykuş kellesinden yığını süsler!
Vakit