Kâinâtı halk eden Kudret Sâhibi Zât-ı Zülcelâl, yarattığı her şeye dört kademeli tek kánûn koymuş. “1. İctimâ, 2. Hareket, 3. Sükûn, 4. İftirâk” dediğimiz bu kánûn dışına çıkmak için, “yaratılmış” olmamak lâzım! Yaratılmışsan, bu kademelerden geçmek zorundasın.
Ya’nî, zerrelerden toplanacaksın, teşahhus edip harekete başlayacaksın, sonra bir noktada duracaksın, toplandığın gibi de dağılacaksın. Bu kánûn herkes için, bâhusûs canlılar için haydi haydi geçerlidir. Canlıların en mümtâzı olan insan ve insan organizmaları da elbette bu kánûna tâbi’dir.
12 Eylül 1993 târihinde “Beklenen Vakit” adıyla basın sâhasına atılan kadronun içine Cenâb-ı Hak bu fakíri de dâhil etmişti. O “ictimâ” start alıp “hareket” başlamıştı. On beş sene boyunca acılı-tatlılı hayât mâcerâsı içinde sizlerle berâber olduk. Ekibin son hareketi olan “Anadolu’da Vakit” sütunlarında tam 1400 tâne yazı yazdım, duygularımı ve düşüncelerimi bu pencere vâsıtasıyla sizlerle paylaşmaya çalıştım. Bugünkü 1401’inci yazıda ise mecbûren kendimi ele almak gerekti.
Sözü uzatmanın ma’nâsı yok. Bütün dünyâyı kontrol altına alan gizli gücün planlayıp kotardığı aktüel hâdiselere ehemmiyyet vermemek, ehl-i sünnet inancının edille-i erbaa ölçüsünden ayrılmamak, dostluğa ve vefâya zamân ayırmak, kaçınılmaz gerçeğimiz olan ölümü sık hatırlatmak, mü’minlere ârız olan ümitsizlik zehirinin te’sîrini kırabilmek metodunun “demode” olduğunun elbette şuûrundaydım. Ülkenin okuyucu portföyünün ise artık “moda” olanı tercîh ettiğini de görüyordum. Okyanuslar içinde “adacık” olarak kalma gerçeği yüzünden yazmak bana tad vermemeye başlamıştı; ama “ekonomik” gerekçeler ve bir de 17 aylık hapishâne müddeti boyunca vefâsını esirgemeyen Mustafa Karahasanoğlu Bey’e minnet borcum beni engelliyordu.
Vakit organizması “hareket” kademesinde devâm ediyor, fakat fakírde bugün “sükûn” başladı. Bu ise “iftirâk” kademesine geçiş demektir. Ya’nî, ayrılma vaktim gelmiş oluyor. Bu ayrılığın kavgasız-gürültüsüz -çünkü mâzîde çok acı hâtıralarımız vardı- ve “ekonomik” gerekçeli olması ise güzel bir nokta koymak sayılabilir.
Hâsıl-ı kelâm, bütün okuyucularımızdan ve dostlarımızdan helâllik istiyorum. Çok mal harâmsız olmadığı gibi çok söz de yanlışsız olmuyor. Binlerce yazının içerisinde sürç-i lisan etmiş olmamızı nazar-ı müsâmaha ile karşılamanızı istersem, fazla bir şey istemiş olur muyum? Vakit kadrosundaki emektar dostlarımıza başarılar diliyorum.
Ümmet-i Muhammed (sav)’in, Malezya’dan Fas’a kadar tek liderin etrâfında toplanarak yüce Kitâbımızı âleme hâkim kıldığı güzel günleri birlikte görebilmek ümidiyle hoşçakalın… Bir tebessümle yazımızı noktalayalım: 1432’ye ne kaldı ki!..
Vakit