Hangi yumurta, hangi yüz kişi? Haberi bana geçen arkadaşımız bu girişi kullandığı için ben de aynen başlığa aldım. Eğer bahsi geçen yüz kişi, hamallar derneği üyeleri veyâ sazan balığı avlayıcıları kulübü mensûbları olsa idi; “Yumurtanın sarısı/Yere düştü yarısı” türküsüyle espri yapabilirdik. Mezkûr haberin başlığı, “Dünyâya yön verenlerin yarısından fazlası Yahûdî” (Zaman, 16.10.07) olunca, bırrrr, öyle espriye falan kalkışmanın zamânı değil.
Haberi yapan, bir Amerikan dergisi. Listenin adı da, “Yeni düzenin 100 sâhibi”. Deniyor ki: “Dünyada siyaset, finans, medya, san’at ve edebiyata yön veren kişilerin yer aldığı listenin yüzde 51’i Yahûdîlerden oluşuyor.” İşte buna benim i’tirâzım var. Çünkü, bu nisbette büyük bir mübâlâğa bulunuyor. Nasıl olur da gerçekler böyle çarpıtılabilir?
Mübalâğa dedimse yanlış anlamayın, tersinden bir çarpıtma söz konusu. Ya’ni, şu anda dünyâya yön veren ve idâre edenlerin yüzde 51’inin Yahûdî olması mümkün değil, kesinlikle yüzde 99’unun denmesi gerekirdi. “Mûsâ’nın çocukları” olarak sembolize edilenler yeryüzünün hangi ülkesinde yönlendirici ve idâreci olarak bulunmuyorlar ki? Renklerinin, dillerinin ve dînlerinin farklı lanse edilmelerine bakarsanız; zâten Yahûdînin de istediği odur, zokayı yutmuş olursunuz. Onlar da o “yüzde 49’u” gizlemenin rahatlığı içerisinde at oynatmaya devâm ederler.
Takribi olarak iki bin senedir süren bir organize hareketi, bizim gibi günübirlik yaşayan ferdlerin ve ferdileşmiş grupların anlaması mümkün değildir. Yahûdî işte budur. Her kavmin ve her rengin içine girip karışmış, fakat aslını aslâ kaybetmemiş ve şeceresini muntazaman organize bir şekilde ta’kib eden bir hareketle karşı karşıya olduğumuzu unutuyoruz. Bizim ülkemizde bile Türklerin, Kürtlerin, Arapların, Ermenilerin, Rumların içine sızmış ve asimile olmuş pozisyonunda bulunanların “yön veren ve idâreci” sınıfını teşkil ettikleri bilinmiyor mu yoksa? Müslüman gözüken, Kemalist gözüken, Hıristiyan gözüken, liberal gözüken Yahûdî vatandaşlarımızın sâdece meşhûrlarını konuşsak, herkesin gözü faltaşı gibi açılmaz mı sanıyorsunuz? Bizde günâh keçisi olarak sâdece Sabetayistler öne sürüldüğünden, hâliyle diğerleri gözükmüyor. Bu kavmin arka bahçe olarak kullandığı Masonlar, Lionslar ve Rotaryler içinde ne kadar “Müslüman” etiketli vatandaşımız var acabâ, hiç düşündünüz mü? Perinçek’in “Türk-İslâm Masonları” ta’bîri sizce hikâye midir?
Elbette ki bu başarıyı kınamamız ve kıskanmamız bahis mevzuu olamaz. Çalışan elbette kazanacak, tekkeyi -pardon, sinagogu- bekleyen keşkeği yiyecektir. Biz çalıştık da, Allah vermedi mi?
Gözünü yummakla gece olamayacağına göre, bütün dünyânın Yahûdî kontrolüne girdiği gerçeğini de kabûl etmek zorundayız. Ben peşinen kabûl etmişim. Fakat, bu realite, bizi pasifize etmemeli, bilakis çalışma hızımızı arttırmalıdır. Mâdem çalışan kazanıyor, biz niçin yatalım? Neden samimî Müslümanlar bir araya gelmez? Niçin Müslüman cemâat ve cem’ıyyetlerin lider kadroları Kur’ân ve Sünnet etrafında birleşmek için zorlanmazlar? Yoksa, midelerine doldurdukları Şeria Nehri suları ağır mı basıyor? “Lâ tâkatelenâ’l-yevm” durumu mu var?
Târih tekerrür ediyor ve eder efendiler! Allah’ın rahmet hazînelerinde gizli nice Dâvûd’lar vardır ki, Câlût’ların kellesini düşürmek için vakt ü saatini bekler. Fir’avn devrinde, Şeddâd devrinde, Nemrûd devrinde, Ebû Cehil devrinde de bütün dünyâya yön veren ve idâre edenler hep ehl-i küfür idiler. Sonları ne oldu? Kimisini su, kimisini rüzgâr, kimisini zelzele, kimisini ateş, kimisini de kılıç temizlemedi mi? Sünnetullah kesintiye mi uğradı sanıyorsunuz?
Evet, ihlâs şerde dahi olsa neticesiz kalmıyor. Kavm-i Yehûd işte bu sırrın meyvesini yiyor. Allah’ın la’netlediği bir kavim dahi böyle bir neticeye mazhar olursa; hak dîn olan İslâmın mensûbları niçin aynı sırra yapışmaz? Dünyâya yön verenler ve idâreci olanlar niçin ümmet-i Muhammed (asm)’dan çıkmasın? Hem de Abbâsî ve Osmanlı örnekleri önümüzde dururken, bir yenisi imkânsız mı? Aksini düşünenlerin şaşarım aklına!
Vakit