Bayram, çocuklar için bir ma’nâ ifade eden bir mefhûm olsa gerek. Şimdikilerin beynine girme imkânım yok, ama bizim çocukluğumuzda öyle idi. O bir sihirli kelime olarak içimize heyecan veriyordu. Komşuların evlerini ve tanıdıkların yüzlerini sanki hiç mi görmemiştik; ama o gündeki görüşün havası başkaydı. Çünkü, o gün bayramdı…
“Gitti de gelmedi cânân, buna ne çâre!” Keşke tekrar çocuk olabilseydik veyâ o havayı tekrâr teneffüs edebilseydik…
Ne vardıysa sanki, şimdi her şeyi öğrendik. Kellelere geçirilmiş maskeler, cümlelere vurulan boya ve cilâlar, hareketlerdeki sun’îlik; arkasındakileri gizlemeye yetmiyor. Sırıtan mâhiyyetler ise bayramın içine etmeye yetiyor. Çocuk sâfiyyetimiz de kalmadı ki…
1965-66 devresinde Amasya öğretmen Okulunda okurken, meşhûr solcu yazar Talip Apaydın müzik öğretmenimizdi. Eğlence gecelerinde bile eline mikrofonu alınca, ezilmişlerin ve kimsesizlerin edebiyatına başlar ve gecenin içine turp sıkardı. Belki ilk gençliğin ahmaklık sarhoşluğu ve belki de hocanın solcu olmasına duyduğum alerjiden dolayı o konuşma tarzından hoşlanmazdım. Şimdi yaşım 60’a geldi, Talip Bey’in ne demek istediğini daha iyi anlıyorum. Onun sol penceresinden değil de benim inancımın penceresinden âleme bakınca dahi, ortada bayram yapılacak bir zemin görünmüyor doğrusu.
Afganistan’da, Çeçenistan’da, Doğu Türkistan’da, Filistin’de, Arakan’da, Keşmir’de, Irak’ta, Filipinler’de, Somali’de kâfirlerin zulmü altında inleyen Müslüman kardeşlerimizi düşününce kan beynime sıçrıyor. Biz ufuk ötesini tararken, ateş artık burnumuzun dibine düştü. Bakalım bu sıcak gelişmelerin doğuracağı atmosferde bu ülkeye bir daha bayram havası gelecek mi…
Tek tesellim, dünyâ jandarması işgâl güçlerinin soluklarının kesilmeye başlamasıdır. Afganistan’da îslâm mücâhidleriyle yaptıkları savaşı anlatan Helmand eyâletindeki İngiliz birliklerinin komutanı Tümgeneral John Lorimer, Tâlibân’ın taktik değiştirerek saflarına yabancı savaşçıları almaya başladığım söyleyerek, “Mücâdelemiz 30 yıl sürebilir” (Sunday Telegraph, 07.10.07) demiş.
Mücâdelenin otuz yıl kadar süreceği kesindir; lâkin İngiliz komutanın henüz kabûl etmek istemediği bir gerçek var ki, o da, o sürenin büyük bir kısmının Batılı topraklarda devâm edeceğidir. O otuz senelik mücâdeleye ise bugünkü İngiliz ekonomisinin ve gücünün kifayet etmesi mümkün gözükmüyor.
The Independent gazetesinden Patrick Cockbum sözünü sakınmayan cinsten. Vakit’in de iktibâs ettiği bir yazısında İngilizlerin 19. yüzyıldan beri o coğrafyada başarısız olduğunu vurguladıktan sonra, Afganistan topraklarının o târihten beri İngiliz askerlerinin kemikleriyle dolu olduğunu belirtmiş. Mücâhidler, Prens William’a öğretmenlik yapan bir İngiliz askerini de nallamışlar ya, sanırım artık kukuletalarını önlerine koyup düşünme fırsatı bulurlar. Eğer Hindukuş Dağlarına bırakacak daha çoook kemikleri varsa, o başka…
Haçlı ordularının amiral gemisinde de telâş başladı. ABD Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral George Casey, Afganistan ve Irak işgâlleri sebebiyle Amerikan kara ordusunun dengesini kaybettiğini, toparlanıp normal ritinini bulabilmesi için en az dört yıla ihtiyâç duyduğunu söylemiş (AA, 09.10.07). Pek tabiî ki, rakib artık sana fırsat tanırsa…
Bütün dünyânın en kritik noktalarını stratejik üs yapmaya kalkarsan, üstelik devletleri işgali âdet edinirsen, başka milletleri hayvan yerine koyarsan, olacağı budur. Ateş biraz daha hararetlenip de bacayı sarınca anakıt’aya kaçarak kurtulacağını zannediyorsan, orada da büyük bir strateji hatâsı yapıyorsun demektir. Çünkü, gelen kasırganın bu saatten sonra bir noktada durması mümkün gözükmüyor…
Evet, bugün, âdet olduğu için bayram diyoruz ve yapıyoruz. Bütün mü’minlerin mübârek Ramazân bayramlarım tebrik ediyorum. Asıl bayramlar ise, İslâm dünyâsının bütünüyle esaretten kurtulduğu, Haçlı döllerinin ve yardakçısı münâfıkların çıktıkları inlerine tıkıldığı zamân yaşanacak olan bayramlardır.
Rabbim o bayramları dolu dolu yaşamayı nasîb etsin, âmîn!
Vakit