Haberin başlığını okuyunca merâkım tahrîk oldu: “Cemâat liderleri iftar çadırında buluştu!” Mahrecin devlet ajansı olması, haberi daha da ilgi çekici kılıyordu.
Şişli Belediyesi’nin verdiği iftarda “cemâat liderleri” ne arıyor? Üstelik hem de ortalığın “darbe” yazılarıyla ısındırılmaya çalışıldığı bir devrede? Başbakan Erbakan’ın cemâat liderlerine verdiği iftarın neye âlet edildiğini de bilince…
Haberi okuyunca rahatladım:
“Yemeğe, Türkiye Ermenileri Patriği Mesrob Mutafyan, Süryani Katolik Cemaati Patrik Vekili Yusuf Sağ, Süryani Kadim Cemaati Temsilcisi Cebrail Akyön, Şişli Müftüsü Recep Öztürk ve Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül ile çok sayıda vatandaş katıldı.” (AA, 13.09.07)
Demek bu ülkede “Türkiye Ermenileri”, “Süryânî Katolik”, “Süryânî Kadîm” diye “cemâatler” varmış; onların liderleri iftar çadırında buluşmuşlar. Zâten eğer “Nakşî, Kádirî, Rufâî, Nurcu, Süleymanlı” gibi isimler olsaydı, kel baştan sakızın nasıl koptuğunu hep berâber görürdük. Denizin bittiği noktada darbe arayışlarına dalış yapan amiral gemisinin kaptan paşası bakın neler yapıyordu!
İyi de, o cemâat liderlerinin arasında, bir devlet me’mûru olan Şişli Müftüsünün ne işi vardı? O hangi “cemâat” lideridir? Habercinin cehâletine verilmeli…
Bir başka iftar haberinin başlığı da şöyleydi: “Dînî liderler iftarda hep birden âmîn dediler.” (Haber 7, 15.09.07)
Bilgisizliğimiz ma’zûr görüle; biz “dînî lider” deyince, Süleyman Efendi, Mahmud Efendi, Es’ad Efendi, M.Zâhid Kotku, Mehmet Kutlular, Şeyh Nâzım-i Kıbrısî gibi isimlere şartlanmışız. DİB Başkanı Bardakoğlu’nun The President Hotel’de verdiği iftara katılan “dînî liderler” ise “Keldânî Asurî Cemaati Rûhânî Reisi François Yakan, Ermeni Patriği Mesrob Mutafyan, Fener Rum Patriği Bartholomeos” imiş. Böylece “cemâat” ta’rîfinin içine “Keldânî Asurî” ve “Fener Rum” kelimeleri de eklenmiş oldu. Bundan sonra basın mensûbları ve politikacılar “cemâat” kelimesini kullanırlarken çok daha dikkatli olmak zorundadırlar, benden hatırlatması.
İyi de, bunların içinde niçin “Haleva” yok? Yoksa, “Türkiye Mûsevîleri” artık “cemâat” sayılmıyor mu?
Bir kısım köktendinci radikal yobazlar kabûl etmese de, ben şu sayılan grupların -Haleva’nınki de dâhil- birer “cemâat” olduklarını kabûl ediyorum. Hem de bu ülkenin en i’tibârlı, en sözü dinlenir, laik devlet tarafından da sevilen cemâatleridirler. Fakat, ta’yîn edilmiş bir devlet me’mûru olan, üstelik de “laik” bir devletin me’mûru olan Bardakoğlu hangi “dînî cemâatin lideri” oluyorlar? Arkalarında hangi “cemâat” vardır? “Sâbık DİB Başkanları Müzesi” sırası geldiğinde, ismini hatırlayan çıkacak mıdır? Merkezi Cenevre’de bulunan “Kültürler ve Medeniyetler Diyalogu Kurumu” tarafından bastırılmış “üç kutsal kitabı içeren özel kitâb paketi” Patrik Bartholomeos tarafından kendisine “hangi cemâat nâmına” verilmiştir?
Ben de sanki cevâbları varmış gibi beyhûde sorup duruyorum işte. Körler ve sağırlar diyaloğunun zirvede olduğu bizim ülkemizde bütün mefhûmların “ülkenin özel şartları gereği”, diğer bütün dünyâ lügatlarından farklı ma’nâları bulunmaktadır. Ara sıra isyân sınırına gelen istintâkımız, o “farkı” ânında kavrayamamaktan veyâ unutmaktan geliyor.
Sevinerek görüyor ve biliyoruz ki, artık bu sapına kadar “laik, Kemalist” ülkede dahi hiçbir endişe taşınmadan dâhil olunacak “dînî cemâat” organizasyonları, “Big Broder ne der?” korkusu taşınmadan elleri öpülecek “cemâat liderleri” vardır!
Bizim göbeğimiz âlem-i menâmda Hz.Rasûlullah (asm) Efendimiz tarafından kesildiği için, Özkök’ten İnce’ye, Çandar’dan Birand’a bütün aydınların gözleri aydın olsun! Göğüslerini gere gere gidebilecekleri bir “cemâate” herhâlde rastlayacaklardır…
Bu arada TC’nin “laik” kimliği hangi eğlence merkezinde bulunuyor acabâ?..
Vakit