
Siz de, haberin başlığını, “20 ülke istihbaratı tefsîr yazacak” şeklinde okusaydınız, elbette merâk ederdiniz. ABD’nin Florida eyâletinde de bir St. Petersburg şehri varmış da, 4-7 Mart târihleri arasında yapılan toplantılarda 20 ülkenin istihbârâtı bir araya gelmiş. “Kur’ân’ın tenkidine duyulan âcil ehemmiyet, modern İslam, modern üslûb çerçevesinde Kur’ân-ı Kerîm in yeniden tefsiri, Kur’ân’ın sekülerleştirilmesi, cihâd, hilâfet, Şiî-Sünnî çatışması, radikalizm ile mücâdele ve İslam dünyâsında ifâde özgürlüğü” gibi ana başlıkları konuşmuşlar (27.03.07).
Haber ile ilgili geniş bilgi, Dünyâ Bülteni’nde Turan Kışlakçı’nın yazısında vardı. Toplantıda, “İstihbârât birimlerinin önümüzdeki günlerde modern dünyâya ve batıya hıtâb eden Kur’ân meâlleri ve tefsîr çalışmalarını yoğunlaştırma konusunda görüş birliğine vardıkları” belirtiliyormuş. İstihbârâtçılara bilgi verenler de, adı Müslüman olan Batı’nın laik aydınları! Biz bu oyunun her tür versiyonunu burada yaşadığımız için, o kadar da mühim bir şey değil.
Günümüz tefsîrcilerinden Muhammed Ali Sabûnî diyor ki:
“Kur’an’ı Kerim, ihâtâsı imkânsız bir deniz gibidir. Lügat ve belâgat bilmeyenler onun ma’nâlarını bulup çıkaramazlar. Müfessirlere bakın; her biri lügat, usûl ve fesâhatta zirve şahıslardır. Buna rağmen takrîb yoluyla Allah’ın murâdını anladılar. Kesin bir şekilde anladıklarını belirtmediler. Herkes nasîbi nisbetinde Kur’ân’dan istifâde etmiştir. Onlar bu hâlde iken, açıklamalarının altına, ‘Her şeyin en doğrusunu Allah Teâlâ bilir’ kaydını düşmekten imtina’ etmediler.”
“Âmâ olanlar, gören kişilere yol gösteremezler. Müsteşrikler, ulemâya nisbetle âmâdırlar. Bu kişilerin Kur’ân’ın anlaşılmasında referans kabul edilmeleri ya da görüşlerine i’tibâr edilmesi, âmânın görenlere yol göstermesine benzer. Müsteşrikler, nasîbsiz olmaları cihetiyle âmâdırlar.” (İhsan Şenocak, inkişaf, 10.04.07)
Yeni bir tefsîr ve meâl yazacak olan istihbârâtçı âmâlara ilmî cevâb aramak, beyhûde gayrettir. Onlar vazifesini yapacaklar. Onların kâselisleri de ciddî cevâba değmezler. Bizim Ardıç Kuşu’nun geçen sene çıkmış bir yazısından ba’zı kısımları okuyalım, yeter. “İslâm’da reform olmaz” başlıklı yazıda diyordu ki:
“Siz bakmayın birtakım şarlatanların ‘Beş vakit namaz çok, üç vakit yeter’, ya da ‘Otuz gün oruç çok, on beş gün yeter’ gibilerden atıp tutmalarına… Siz bakmayın birilerinin ‘Kadınlar başları açık Cuma namazı kılsınlar’ fetvalarına.. Bu reform değildir. Bu, kimilerinin kafa karışıklığı, kimilerinin de ‘Atatürkçülük oynayarak ün ve para kazanma’ dümenidir.
“ ‘Camiye gitmek şart değildir, namaz kahvede de kılınır’ cümlesi, ‘Ben sosyoloji denilen bilimin s’sinden anlamıyorum’ anlamına gelir! O zaman da sana bilim adamı değil, yalnızca televizyon yıldızı denir. Banu Alkan falan gibi.
“Kimileri de teolog kesildiler, ‘İslâm’da Calvinizm’ yumurtlamaya çalışıyorlar. Sorarsanız, umûm Kayseri esnafı Protestan yazılmış! İslâm’da Batı tarzı bir Protestanlık hareketi, bir ‘reformasyon’, ya da batı örneği bir ‘rönesans’ olur mu, olabilir mi? Olmaz, olamaz, olabilemez. Çıplak kadın resmi yapmaya mı başlayacak Müslüman san’atçılar?
“Hiçbir dînde kutsal kitap ‘Tanrı kelâmı’ değildir. İslâm’da öyledir. Kur’ân-ı Kerîm’in Tanrı sözü olup olmadığı hiçbir şekilde sorgulanamaz, tartışma konusu edilemez. Ettiğiniz anda, ossaat dinden çıkarsınız.
“Kelâm, hiçbir şekilde sorgulanamaz. Farz, uygulanmak zorundadır. Sünnet tartışılabilir, fakat toplumun baskısı yüzünden, genel kabul görmüş peygamber uygulamasına uymak zorunda kalırsınız, inanmıyorsanız, o da, adı üstünde, bir sünnet olan, yani yapılmasa da olur fakat yapılsa daha iyi olur denen işlemi yaptırmayın, sizin oğlanı ‘kestirmeyin’ bakalım, ileride neler gelecek çocuğun başına?
“İslâm protestanlığı mı istiyorsunuz? Neyi protesto edeceksiniz Allah aşkına? İslâm’da reform olmaz. Kurallara ya uyarsın, ya uymazsın.” (Engin Ardıç, Akşam, 07.02.06)
Netekim ya’nî… Ardıç Kuşu’nun alnından bûs ettim…
Vakit