Gorbaçov’un akıllı politikalarıyla komünizmden kurtulan ve kısmî bir serbestliğe geçen Rusya, Batı ile olan dengesini hâlâ tam oturtabilmiş değilse de, artık büyük ölçüde kendi stratejisini çizmiş gibi gözüküyor. Dolayısıyla, Batı ve bilhassa “Amerikan” kokusu aldığı hareketleri, millî menfaatleri açısından daha bir dikkatle ta’kib etmeye başladı. Eski Doğu Bloku ülkelerine ABD tarafından füze kalkanı sistemlerinin yerleştirilmek istenmesi ve cönilerin oralarda üsler açması, Rusya’yı bu yeni politikasında daha da sertleşmeye doğru itti.
Moskova’nın Koptevskaya Bölge Mahkemesinin tam da bugünlere denk gelen “Said Nursî’nin kitâblarının Rusya’da yayınlanmasını yasaklayan” karârı da işte SSCB halefinin bu yeni politik stratejisi gereği olmalıdır. Rusya’yı aldığı karârdan dolayı haklı bir tenkide tâbi’ tutan “Nûrculuk” ekolü mensûbları ise, nedense mes’elenin bu tarafına bakmamayı tercîh ediyorlar.
Ekolün en eski sesinde yer alan ve Milliyet gazetesinin haberi veriş tarzını yanlış bulan yazının şu kısmına bakalım:
“Milliyet, yansız habercilikten biraz çıkıyor. Risâle-i Nur da’vâsını Fettullah Gülen’in okullarıyla ilişkilendiriyor. Tatar Ajanstan aktardığı ifadeyle, ‘İleride sıra Rusya’dan toprak istemeye gelecek’ gibi garip bir mantık maluliyeti ortaya konuyor.” (İ.Berk, Yeni Asya, 27.05.07)
Haberi veren sitelerden birisine yapılan şu okuyucu yorumu da dikkat çekiciydi:
“AMERİKAN İSLÂMÎ HEDEF ALINIYOR. Nurcular ve Fetullahcılara, Rusya’da ve Türkî Cumhuriyetlerde, dîn ve inanç özgürlüğü düzleminde değil, ulusal güvenlik düzleminde yaklaşılıyor. Ve bu akımlar doğrudan Amerika ile bağlantılandırılıyor. Bu saptama, giderek tüm Ortadoğu ülkelerinde kabul görmeye başlıyor. Yaşanan süreç bu. Türkiye’de de durum budur.” (Talat Cemâl, Haber 7, 22.05.07)
Evet, hoşlansak da hoşlanmasak da durum bu merkezdedir. Hıristiyan ve Yahûdîlerle başlatılan “dînler arası diyalog ve hoşgörü” üslûbunun koyu bir “ABD ve Avrupa taraftarlığı” şeklinde anlaşılması; Rusya ve kolonilerine götürülen hizmetlerin temelinde “Risâle-i Nûr” harekâtını gösteren “kolejleşme” içinde ABD vatandaşlarının bulunması ve bunların ilgili ülkeler tarafından “CIA ajanı” olarak damgalanması; Rusya’nın, millî menfaatlerini ABD ve Avrupa’ya karşı koruma stratejisine ters düşmüştür. Binâenaleyh, anılan mahkeme karârı tamâmen siyâsîdir.
Yorumcunun dediği gibi, “Bu saptama, giderek tüm Ortadoğu ülkelerinde kabul görmeye başlıyor” ki, ilk kokusu Azerbaycan’dan çıkmaya başlamıştır. O topraklara “Nurcu” adı altında gidenlerin verdiği siyâsî görüntü üzerine, Azerî basınında Fethullah Hoca ve diğer ma’rûf Nûrcular aleyhine çok ağır yazılar çıkmaktadır. Şu an ülkemizde de aynı havanın giderek ağırlık kazandığı görülmüyor mu? Beklenen bir darbenin arkasından gelecek havayı düşünebiliyor musunuz?
İşte biz yıllardır bunu anlatmaya çalışıyorduk. Bir İslâm müceddidi olan Bedîüzzamân Hazretlerinin ve kıymetli eserlerinin, îslâmiyyetle zerre kadar alâkası olmayan “diyalog ve hoşgörü” oyununa âlet edilmemesini, “ABD ve Avrupa taraftarı” olarak gösterilmemesini, siyâsî hareketlerden uzak tutulmasını, “kolejleşme” ile bu tecdîd hareketinin birlikteliğinin düşünülemeyeceğini söylüyorduk. Gelinen nokta yine bizi haklı çıkardı.
Her ne kadar Rusya’nın bu son karârı kendi insanının âhireti cihetinden büyük bir yanlış ise de, onlara bu kanâati verenleri de gözden uzak tutabilir miyiz? Gittkikçe dünyâyı saran “Amerikan ve Avrupa aleyhtarlığı” ülkelerde taban buldukça, Risâle-i Nûr hizmetinin önüne “diyalog ve hoşgörü” pankartı asan grupların sıkıntısı daha da artacak gibi gözüküyor. Grupların evvelâ kendi içlerinde bir nefis muhâsebesine gitmesi ve sonra Rusya ve benzerlerini tenkîd etmesi gerekmez mi?
Ya hele va’d-i İlâhî tahakkuk edip de, ABD ve hempâlarına rağmen “İttihâd-ı İslâm” gerçekleşirse, bu grupların kendilerini müdâfaa edecek haklı gerekçeleri kalır mı?
Vakit