9 Mart günü Almanya’nın Ahlen şehrindeyiz. Akçaabat’lı Hacı Adem bize bahçesinde gril yapacak. Geçen yıl da başımıza aynı şey gelmişti, ya’nî biz masaya çökünce yağmur başlamıştı. Izgaradaki mahâretini çadır kurmakta da gösteren Hacı Adem, hemen masanın tepesine naylon geçirmeyi becerdi. Tepemiz şakırdarken biz de barbekünün ateşi karşısında malı götürdük.
Diyeceğim o ki, mevsimler her yerde aynı, yağmur da her yerde aynı. Size tuhaf gelmesin, Ortadoğu’ya bakış da farklı değil. Zonguldak’lı Abdülkadir ile Karaman’lı Mehmet, Almanya’nın ZDF kanalında gördükleri bir programı anlattılar. Bir Yahûdî, Nil’den Fırat’a kadar bütün toprakları kesin olarak alacaklarını söylemiş; NATO matonun da buna mâni’ olamayacağını iddiâ etmiş. Bir Hıristiyan da Armagedon’u anlatmış, Kudüs’te Yahûdîlerin üçte ikisinin kesileceğini söylemiş!
Gördüğünüz gibi, bu gibi mes’eleleri sâdece Kaplan konuşmuyor; azıcık burnu koku alan herkes bunları konuşuyor…
Afyon’lu Tayfun Hoca, tanıdığı bir Irak’lının anlattıklarını nakletti. İşgálci ABD askerleri bir pazarcıyı gûyâ aramak için durduruyorlar, o arada da el arabalarına bomba yerleştiriyorlar. Pazarcının uyanık çocuğu durumu fark ediyor, el arabalarını boş bir yere atıyorlar ve orada şiddetle patlıyor!..
Yine arama bahanesiyle, mescide giden ihtiyarların paltolarının arkasına küçük cıvalı bomba yerleştiriyorlarmış; adamcağız secdeye giderken bomba patlıyormuş!…
Fransız askerleri de Afganistan’da bir dağın etrâfını çevirmişler, uçaklar dolusu mâden cevheri kaçırıyorlarmış!..
Irak’a ve Afganistan’a demokrasi götürmek için gittiklerini söyleyenlerin filmleri artık siyah-beyaz formattan çıkıyor, bütün renkleriyle görünüyor. Avrupa’da da, Amerika’da da bu gerçekler konuşuluyor. Nitekim, yine Hacı Adem’in evinde interneti yoklarken, bana geçilmiş bir yazı dikkatimi çekti. Yalçın Doğan, Irak’ta her gün beş ABD askerinin kaçtığını, şimdiye kadar 1988 askerin firâr ettiğini, Afganistan işgálinden bu yana ise kaçan asker sayısının 14 bini geçtiğini yazmış.
“Savaşın ilk kurbanı daima gerçeklerdir” başlıklı yazıda diyordu ki:
“Amerikan askerlerine artık nefes almak bile zor geliyor. Kimi, bilerek sarhoş araba kullanıyor, kimi bilerek uyuşturucu alıyor, kimi bilerek kumar oynuyor. Hepsinin amacı aynı: Suçüstü yakalanıp geri gönderilmek. Agustin Aguayo ise izne gidiyor ve birliğine geri dönmüyor.” (11 Mart 2007, Hürriyet)
Bu tablo, henüz daha bir avuç mücâhidin kahramanca direnmesi sonunda ortaya çıkandır. Ya bu ümmet coğrafyasının her yerinde uyanma başlayınca ve ezilmiş üçüncü dünyânın çocukları da bu harekete destek verince; acabâ işgálci güçler kaçacak bir toprak parçası bulabilirler mi sanıyorsunuz?
ABD Temsilciler Meclisi ve Senatosu uyandı, tabloyu gördü, bir yıl içinde askerlerin Irak’tan çıkması için takvim verilmesini karâra bağladı. Bush ise, “bir çekilme takvimi belirlenmesinin, Irak’ta başarısız olunduğunu takvime bağlamakla aynı anlama geleceği görüşünü” savunmuş (BBC, 02.05.07) ve karârı veto etmiş.
Evet, Bush’un söylediği yerden göğe kadar haklıdır. Böyle bir karâr, “ABD Irak’ta başarısız olmuştur” ma’nâsına gelmektedir. Lâkin, ABD zâten Irak’ta başarısız olmuştur, tıpkı Afganistan’da başarısız olduğu gibi. Artık ülke temsilcilerinin de gördüğü bu gerçeği veto etmekle değiştirebileceğini mi sanıyor? Şimdi oturup, “Alçaklara kar yağıyor üşümedin mi?/ Sen bu işin sonunu düşünmedin mi?” diye bir Karadeniz türküsü söylemesi gerekiyor. Afganistan’a gitme karârı verdiği günlerde bütün dünyânın aklı yetenleri kendisini îkáz ederken, aklı bir karış havada bir tonla, “Haçlı seferleri başlamıştır” diye gürlediği vakit düşünecekti.
Bundan böyle, yaydan fırlayan okun yerine dönmesi mümkün değildir. Dünyâ artık dünkü gibi olmayacağı gibi, bugünkü gibi de olmayacaktır. Manzara her taraftan aynı görünmeye başlamıştır. Bizim ülkemiz ise kısır gündemlerle oyalanıp dursun bakalım…
Vakit