
Bursa Keles’in Uzunöz Köyü’nde öğretmenlik yaptığım yıllarda, imamımız da Akçapınar’lı Es’ad Hoca idi. Eski Osmanlı müderrislerinden Hüseyin Efendi’nin talebesi idi. Allah rahmet eylesin, bana ve müdürüm Mustafa Hoca’ya güzel bir tecvîd öğretmişti.
Beni çok severdi. Bekâr olduğum için ara sıra evine çağırır, “Ölü gözünden yaş, hoca evinden aş çıkmaz; emme velâkin gel sana yemek yedireyim” derdi. Gerek tecrübe olarak ve gerekse ilmen kendisinden çok şey öğrendim. Cenâb-ı Hak onu Cennet’iyle sevindirsin, âmîn…
Sabah namazlarında farzdan sonra Âl-i Imrân’dan “Şehidallâhu” ile başlayan âyeti, “İnne’d-dîne ındallâhi’l-İslâm” âyetine kadar okuturdu. Son âyeti Cuma günleri iki hutbe arasındaki oturuş öncesinde de okurdu. Zâten hemen hemen bütün câmilerde Cuma günü o âyeti duyardık. Allah indinde elbette tek hakiki dîn “İslâm” olacaktı.
Bir gün Afyon’dan bir kardeşimiz aradı, Cuma günleri bu âyetin okunmaması için imamlara bir yazı geldiğinden bahsetti. Aslını bilmiyorum, fakat dikkat etmeye başladım, gerçekten de diyânete bağlı hocaların ekserisi artık hutbede bu âyeti okumuyorlardı. Niye?
Yıllar önce Müslüman olmuş kıdemli diplomat bir Alman mühtedînin bir yazısını okumuştum; o da bu âyetin Müslümanlar tarafından yanlış anlaşıldığını söylüyordu. Ya’nî, ona göre İslâm dışında da “hak dîn” olabilirmiş! Anlaşılan, kendisi Müslüman olmakla berâber, Hıristiyan kalan akrabâlarını ve âbâ u ecdâdını ebedî Cehennem ateşinden kurtarabilmek için âyetin sarîh ma’nâsını te’vîle kalkıyordu. Halbuki, böyle yapmakla kendisi de küfre düşmüş olduğunu anlayamıyordu, veyâ bilerek Müslümanları kandırmak için Müslüman gözüküyordu!
Biz elbette kimsenin kalbini açıp bakma gücüne sâhib değiliz. Fakat, 1400 senedir sarsılmadan bize ulaştırılmış bulunan Ehl-i Sünnet inancını bozanlara dikkat etmek zorundayız. Allah indinde tek hak dîn ancak “İslâm”dır. Kaynakları semâvî de olsa diğer dînler bâtıldır. Bunun delîli de mezkûr âyettir. Bunun ma’nâsını bozmaya, Cuma hutbelerinden kaldırmaya kimsenin hakkı da yoktur, haddi de.
Böyle bir icrâat, “dînde reform” yapmak isteyenlere yakışır. Şimdi ellerindeki devlet gücünü kullanarak yapmak isteyebilirler; ama bu yanlış devâm etmez. Allah’ın dîninde reform yapmaya kalkanlar, “ebter” kalmaya mahkûmdurlar. Sırtlarını dayadıkları Avrupa’lı dostları dahi yârın kendi başlarının derdine düşerler de, bunlara yardım edecek kimse de bulunmaz!..
Bu yazın İtalya’dan güney Fransa’ya, Monaco’ya geçmiş ve akşam üzeri Nice’e varmıştık. Şehre girdiğimizde, güneş de karşımızda batmak üzere kırmızı bir ateş topuna dönmüştü. Durduk, Hacı İsmail hemen kamerasına davrandı, manzarayı kayda başladı. Evet, Avrupa’nın bu köşesinde güneşin batışı güzel görünüyordu.
Demem o ki, teknolojik gelişmeye dayanarak Afrika, Asya ve Amerika’nın yerli ahâlisini soyup soğana çevirmek sûretiyle dünyâya hâkim olmayı beceren Batılı zihniyyet; o batan Nice güneşi gibi batışın eşiğine gelmiştir. O güzel manzarayı doya doya seyretmenin vakti çok yaklaşmıştır. Gözü açık olanlar şimdiden tereşşuhâtını görebiliyorlar. Binâenaleyh, o şa’şaalı medeniyyete aldanarak İslâm dîninde reforma kalkışanları ciddî bir hüsrân bekliyor.
Bu 21.asır, başından sonuna kadar İslâmiyyetin hâkimiyetine sahne olacaktır inşâallah. “İnne’d-dîne ındallâhi’l-İslâm” âyeti mu’cize olarak tekrâr parlayacaktır ve bütün İslâm ma’bedlerinde kubbeleri çınlatacaktır. Dînde reform kaygısı taşıyanlar ise o gün herkes tarafından la’netle anılacaktır.
İki hafta sonra nasıl olsa Mîlâdî 2006 bitecek, bir ay kadar sonra da Hicrî 1427 sona erecek. 2007 ve 1428, bu fakirin dediklerinin testten geçtiği zamân dilimlerinin birincisidir. Âlem-i küfür ve nifâkın derinden sarsılmaya başladığını artık herkesin görme vakti başlarken, sarsıntıları sağır kulaklar da duyacaktır. Telâşa kapılan Allah düşmanları daha fazla hatâ yapacak ve daha fazla zulme ve vahşete dönmek isteyeceklerdir.
Lâkin, Es’ad Hocama Allah rahmet eylesin, Allah indinde tek hak dînin İslâm olduğu gerçeğini netîcede kabûl etmeyenin kalmayacağını o dünyâ gözüyle görememiş olacak.
Vakit