
Çok güzel bir tesbît: “Kibir kültürünün meyvesi!” Tesbîti yapanla dünyâ görüşümüzün ne kadar ilgisi olup olmadığı bir tarafa, bu hârika tesbît için Haşmet Babaoğlu’nu tebrîk etmeyi bir borç biliyorum. 7 Ekim 06 târihli Vatan’da, “İki dünyâ: Secdeye varanlar ve varamayanlar!” başlıklı yazısıyla, aynı anda Âhirzamân insanını aksiyona sevk eden asıl unsuru yakalamış.
“Âhirzamân insanı” ta’bîri, bugünkü söyleyişle, “modern insan” demektir. Ya’nî, Batı kültürünü, materyalist düşünme sistemini, hayât felsefesinin temeline oturtmuş kişi veyâ dişidir. İşte o, bu ülke insanına da devlet zoruyla “Zülfisiyâh” kabûl ettirilen “Batı kültürü”, Babaoğlu’nun deyişiyle “kibir kültürü”; kişiyi veyâ dişiyi “secde” ibâdetinde fark ettiriyor.
Kim ne derse desin, “kibir kültürü”nün temelinde, gerçek İncîl’i terk ederek bir tür Paganlaşmış Hıristiyanlık yatmaktadır. O ana temelin bugünkü müntesiblerini, hem de ibâdet mahallerinde gözlemleyen Babaoğlu diyor ki:
“Herkesin davranışlarında inançlı insanlara özgü yoğun bir saygı var. Ama… Ama, sanki teslimiyet yok! Neden böyle algılıyorum. Çünkü, sadece başlarını eğiyorlar; İsa tasvirleri önünde bellerini büker gibi yapıyorlar. Evet, sadece büker gibi… Zorlanıyorlar sanki! Dışarıdan bakınca çok garip geliyor insana! İlâhî olan karşısında saygılılar, bu açıkça görünüyor. Fakat, bir yandan da konser veya tiyatro gösterisinde gibiler.”
Evet, “Kâinâtın Hálik’ı karşısında” değil de; kilisedeki oturma mekânı, ayaklarda ayakkabılar, orkestra, kadın-erkek birlikte bulunma vb. unsurlara bakınca gerçekten de “konser veya tiyatro gösterisinde” gibi ibâdete gelmiş bir topluluk görüyorsunuz. İnsanı “insan” yapan, ya’nî onu “Bütün Âlemlerin Sâhibi” karşısında gerçek kimliğine büründüren “secde” yok! Gerçek İncîl’de yazılı olmasına rağmen, bu “kibir kültürü” meyvelerinde yok!
Babaoğlu, bir de enteresan hâtıra naklediyor ki, mes’elenin bam teline dokunuyor:
“Doğu kültürlerine, inançlarına meraklı bir Katolik tanıdığımız secde hareketini denemek istemişti. Dizini kırıyor, diz üstü çöküyor, ama olmuyor! Başını ve burnunu yere bastırıncaya kadar eğilmek sanki dünyanın en zor, en yorucu hareketiymiş gibi geliyor ona. Birkaç denemeden sonra mırıldanır gibi, ‘Bedenim değil, sanki ruhum zorlandı’ diyor da, bu saptama karşısında hepimiz çarpılıp kalıveriyoruz.”
Evet, adam dos doğru i’tirâf etmiş. Çünkü, secdeye gitmeyen veyâ gidemeyen onun “bedeni” değil, bizzât “rûhu”dur. Secdeden hoşlanmayan rûh ise, işte o menhûs “kibir kültürü” ile beslenmesinden dolayı rodeo beygiri gibi davranmaktadır. Vahdâniyyet sâhibi bir Allâh’ı kabûl etmeyip, bir de O’nun mülkünü tabiat ve benzeri şeylere taksîm edince; insan türünün tabağına da elbette Ulûhiyyetten bir parça -hâşâ- düştü! O yüzden burnu havalandı, secde mahallinde toprağa sürtmeye gelemiyor!
Müslüman beldelerin üzerine havadan ateş topları yağdıran keferenin, bir de hayâsızca orgazm hissi duymaktan bahsetmesi, işte onların rûhunu beslemiş “kibir kültürü”nü gösteren canlı bir levhadır. İnsanın kendisini dünyânın merkezine oturtması, kendisinden başkasını gözünün görmemesi, aşırı benbencilik, ferdî hayâtını her şeyin üstünde tutması; kişinin veyâ dişinin derecesine göre o “kibir kültürü” meyvesi olduğunun göstergesidir. Hangimiz bundan istisnâ olabiliriz acabâ? Babaoğlu da, “Modern insan (aslında az veya çok hepimiz) kibir kültürünün meyvesi…” derken, yanlış düşünmüyor ve düşüncesinde yalnız da değil.
Şimdi de şu sorularına birlikte cevâb arayalım:
“Peki sonra ne oldu da bu fark oluştu? Hayatî önemdeki nokta bu! Yaşam biçiminin değişmesi neden ve nasıl inançlı insanların bile (İlâhî varlık huzurunda) yere yüz sürmesini güçleştirdi? Onun tam secdeye varacakken elini ayağını tutan, rûhuna üşengeçlik kilitleri vuran şey ne? Ön sıradakilerin ayak kokusu mu? Kültürel dönüşümlerin ibâdetleri etkileyen muazzam gücü mü? Yoksa modern insanın o sözünü ettiğim derinlere kök salmış kibirle beslenen egosu mu?”
Adına “enâniyyet, benlik, ego, Fir’avnluk, gurûr, ucb” ne derseniz deyin; temelde o “kibir kültürü” denen menhûs zihniyetin meyveleri olduğumuzdandır ki bizde de o belirtiler sırıtıyor. Gözünü sevdiğim “secde” ibâdeti var ya, işte o büzülüp de kâinât içinde bir nokta olduğumuz an, adam ile şalgamı şıp diye ayırıveriyor! Kendimizi de test etmeye değer mi?
Vakit