27 Ocak târihli yazımda bir hadîs-i şerîften bahsetmiş, ama kaynak belirtmemiştim. Müdakkik yazarımız Ali Eren Bey aradılar ve kaynağını sordular. Ertesi gün gidip kaynağı buldum ve kendilerine haber verdim. Dolayısıyla kıymetli okuyucularımı da haberdar etme vesîlesi ile mes’eleye bir daha temâs etme ihtiyacı hissettim.
“Muhtâru’l-Ehâdis” isimli eserin 11. sayfasında geçen 80 numaralı hadîs-i şerif, Adiyy bin Ukbe bin Âmir (ra) tarafından rivayet edilmiş. “İzâ temme fücûru’l-abdi meleke ayneyhi, febekâ bihima metâ şâe.” Yâni: Bir kul fısk u fücûrda, günah işlemede son noktaya gelirse; o artık iki gözüne hâkim olur ve istediği zaman ağlar!
27 Ocak günü bu hadîsi naklederken, “Rahmetli anam, ‘Oğlum, öz ağlamayınca göz ağlamaz’ derdi. Hâlbuki, şu hadîste çok farklı bir şey haber veriliyor. Demek, kişi günahta artık sınır tanımadı mı, istediği zaman ağlayabilme melekesi kazanıyormuş. Sohbette, ekranda, kürsüde bu işi rahatça yapabilen isimler gözümün önünden geçti, taaccüb ettim” demiştim.
Bir inceliği kaçırmışım veyâ hep beraber kaçırıyoruz. Kişinin özü ağladı mı, yâni ağlamak ciddi olarak kalbden geldi mi; insanın nutku da tutuluyor, konuşamıyor. Öyle değil mi? Hem ağlamak ve hem de konuşmak beraber olunca, hemen teyakkuza geçmek lâzımmış.
Meğer bu iş bir san’at işiymiş. Kişi o eğitimi alınca, istediği zaman ağlayabiliyormuş. Bu tiyatroculuğu anlayamayan seyirciler ise, adamın gerçekten ağladığını zannederek te’sir altında kalıyorlarmış. Nitekim, İngiltere bunu geçen asrın başında iyi kullanmış.
Önceden 40 tane adam yetiştirmiş. Bunlar istedikleri zaman ağlama kabiliyyetine sâhib olan usta aktörlermiş. Bu adamlarını bilhassa cihân harblerinde iyi kullanmış. Bunları sömürge ülkelerine gönderir; onlar da o ülkenin inancına göre yetiştirildiği için, ağlayarak vaaz vermeye başlarlar; dinleyenler de te’sîr altında kalarak severek cepheye koşarlarmış. Bravo İngiliz siyasetine! Birinci Cihan Harbi’nin kazanılmasında bu ağlayan ve ağlatan vaizlerin rolü küçümsenemezmiş.
Biz kendi dinimizi bilmediğimiz için, böyle hâdiselere de Fransız kalıyoruz. Halbuki, yukarıya metnini aldığım hadîs-i şerif ile Peygamber (sav) Efendimiz bizi ikaz ediyor. Hem ağlayıp hem de konuşanlara rastgeldiğimiz zaman uyanık olmamızı haber veriyor.
Geçmişte İslâm ülkeleri buna çok dikkat ederlermiş. Vaizlerden kürsüde hem ağlayıp hem de konuşan olursa, hemen onu vazifeden alırlarmış. Şimdi artık ülkelerde din mes’elesi kalmadığı için, Müslüman devletlerin böyle dertleri olmuyor. Hatta bazıları bu tür adamlar yetiştirerek kendi iktidarlarının devamı için kullanıyorlar bile. İslâm olan ahâli ise asırlardır câhil bırakıldığı için, zaten âyet ve hadisleri bilmiyor. Dolayısıyla, herkes istediği gibi rahatça at oynatıyor.
Allah affetsin, bir zaman bir ağlayan ve ağlatan hoca çok meşhur olmuştu; nedense ben hiç hoşlanamıyordum. Kürsüden ağlamalarına bakınca da, “Acaba sû-i zan mı ediyorum?” diye tereddüde düşüyordum. Rahmetli anamın o, “Öz ağlamayınca göz ağlamaz” sözü belimi büküyordu. Ne zaman ki bu hadîs-i şerîfi görmüştüm, birden rahatlamıştım.
Yâhû, insanlardan uzakta kalınca ba’zan kendi kendime mırıldanıyorum, hâtıralar hücum ediyor ve gözyaşlarıma hâkim olamıyorum; bu sefer de sesim titriyor ve mırıldanamıyorum bile. Sizler de tecrübelerle bunu bilmiyor musunuz? Eee, kürsüye çıkıp da hem ağlayıp hem ağlatanlar bu işi nasıl beceriyor? Onlar da bizim gibi etten-kemikten varlıklar değil mi?
İşin sırrı Rasûlullah (sav) Efendimizin mübârek sözlerinde gizli. Tiyatro eğitimi almış ta’lîmli insanlara dikkat etmek zorundayız. Beşinci kol faaliyyetleri için bu tür insanların kullanıldığını İngiltere örneğiyle açıklamaya çalıştım. Her sakallıyı dedemiz sanmamız gerektiği gibi, her ağlayana da aldanmamamız gerektiğini öğreniyoruz.
Sözümü, refîkimiz bir gazeteden alacağım şu sözlerle bitirmek istiyorum:
“Peygamberlere vâris, hakka destek olan âlimlerin yanı sıra yine bazı rivâyetlerde, âhirzamanda inkâr ve nifak akımlarına destek verecek, hatta Türkler arasından çıkacak 40 bin taylesanlıdan, yâni ma’lûmât sahiblerinden de söz edilir. Hz. Ali’nin, âhirzamanın en şerlileri dediği bu bir kısım ma’Iûmat yüklüler ne yaparsa yapsın, Allah, gerçek âlimleri istihdam ederek İslâm’ı korumaya devam edecektir.” (Ali Ünal, Zaman, 30 Ocak 06)
Vakit