
İnsanlara şahsiyet veren bir “değerler manzûmesi” vardır. Adı ne olursa olsun, kişi inandığı değerlerden daha iyisini bulmadıkça, elindekine adam gibi sâhip çıkmayı bilmelidir. Fakat nedense, bu noktada şeytanla işbirliği yapmak, çiğ süt emen insanoğlunun nefsine hoş geliyor. O değerlere uyamayınca, eline rendeyi alarak orasını-burasını yontmaya başlıyor.
Yahûdîlerin Tevrât’ı, Hıristiyanların da İncil’i tahrif etmeleri, bu hâdisenin en canlı örnekleridir. BBC’nin haberine göre, İncil’in yeni bir versiyonu daha yayınlanmış. “Kitabın aslını okumaya vakit bulamayanlar” için rendeden geçirilmiş bu yeni İncil, Hıristiyanların kutsal kitabının “66 versiyonu” üzerinde çalışılarak “101 Dakikada İncil” ismiyle çıkarılmış! İncil’deki “bütün hikâyeler” bu kitapta varmış. İncil okuyucusu, “sıkıcı edebî metinlerden” kurtarılmış oluyormuş!
Elin gâvurunun işi elbette bizi birinci derecede ilgilendirmiyor. Lâkin, inanılan “değerler manzûmesi” üzerinde oynamalar yapmak, o sistemin içindeki insanların da dejenerasyonunu netîce veriyor. Bir haber sitesinde yer alan şu haberde olduğu gibi?
Meksikalı Ramon Godinez Flores isimli papaz, kiliseye yapılan bağışların kaynağının soruşturulmasına gerek olmadığını söylemiş. “Kiliseye yapılan bağışlar, uyuşturucudan elde edilmiş bile olsa bu sâyede temizlenmiş sayılır” demiş. “Kişinin niyeti temizse, para da temizlenmiş sayılır” imiş! Hele şu, “Günahkâr bir kimsenin tövbe edip değişmesi gibi, her türlü para da dönüştürülebilir” sözü var ki, site bile dayanamamış, “Helâl-harâm ver Allah’ım, papaz kulun yer Allah’ım” başlığını atmış (İnternethaber, 18.02.05).
Bu bozulma niyedir? “Kirli” paranın “temiz” niyetlerle elde edilmesi mümkün mü? Bir bebeğin bile bilebileceği bu gerçeği bir din adamının bilmemesi veyâ bilip de ehemmiyet vermemesi; esâs i’tibârıyla o din sâliklerinin, ellerindeki kutsal metni bozmalarından kaynaklanmaktadır. O değerler manzûmesinin bir kere bir noktasına rendeyi sürttün mü; artık daha nerede duracağın belli olmaz.
Vakit’e başka türlü, Hürriyet’e başka türlü konuşan Vatikan’ın İstanbul Temsilcisi Georges Marovitch için gazetemizin kullandığı “Yalancı Papaz” başlığı, herkese başka bir yüzle gözüken o kesimin net bir fotoğrafı gibi olmuş. Aynı zamanda TC vatandaşı da olan Monsenyör Marovitch’in bu ülkede, bilhassa Müslüman kesim içindeki sûret-i haktan gözükerek yaptığı faaliyetlerle aldığı mesâfeyi, o Müslümanların tavırlarındaki akisleriyle ayna gibi görüyoruz ki; bu “iki dinli” davranış dahi, ellerindeki metni bozmalarından kaynaklanan bir psikolojik duruştur.
Papazların bu ikiyüzlü misyonerlik faaliyetlerine kanarak Tarsus Protestan Başpapazlığını dahi üstlenen, gençlerimizi Hıristiyan yapmak için misyonerlerle berâber çalışan; fakat sonra tövbekâr olan İlker Çınar, oynanan oyunları medyaya deşifre etmişti. Haber 7’den aldığım kısım şöyle:
“Ortada akla hayale gelmeyen büyük entrikalar dönüyor. İstenen sâdece bir kiliseye gelme, ibâdet etme gibi işin ruhsal boyutu değil. Aynı zamanda Türkiye’nin coğrafî yapısının değiştirilmesi var. Etnografik yapının, insanların karakter, kültürel yapısının değiştirilmesi var. Çünkü, bunların oyunu ile bu ülke parçalanmak istenmektedir. Burada oryantalizmin bir kolu olan dini kullanıyorlar. Dini kullanarak dinî duyguları gelişmemiş insanlarımızı kullanıyorlar. Yeni bir jenerasyon yaratıyorlar. Amaçlarına ulaşacaklar. Onların kullandığı en önemli silah sevgidir. Sevgi anahtarı ile insanlara yanaşıyorlar. İnsanların sorunları ile ilgileniyorlar. Onlar için para sorun değil. Her türlü harcamayı yapabiliyorlar. Bu adamlar, ‘Seni seviyorum’ diyerek insanlara yaklaşıyorlar. İnsanlar da en çok sevgiye ihtiyacı olduğu için bunlara kanıyorlar. Bu insanlar aslında sevmiyor. Seviyor gözüküyor. Bizim için sevgiyi düşünmüyor. Sevgiyi bizi yok etmek için kullanıyorlar.”
Misyonerlerle birlikte iken İslâmiyeti “terörizm ve yobazlık” olarak tanıttıklarını söyleyen Çınar, böylece medya şovmenlerinin de maskesini indirmiş. Müslümanlar hakkında “yobaz, terörist, irticâcı” sıfatlarını hangi mihrakların kullandığını göstermiş.
Gâvurun gâvurluğu kendine; acabâ, elindeki Kur’ân’ın lâfzını değiştirmeye güç yetiremeyince, ma’nâsını değiştirmeye kalkan Müslüman kisveli insanları da büyüteç altına almamız gerekiyor mu?
Vakit