Şâire gurbeti “o kadar acı” yapan yönler elbette az değil; hele de bu gurbet memleket hududlarının dışında olursa? Ama, her çirkinin dahi bir güzel yönü bulunmaz mı? Avrupa’ya gidince nedense bana da hep bu güzel yön gözüküyor. Câmi ve mescidlerde dahi dışarıya ezân sesi çıkmasına kefereler müsâade etmediği için, Avrupa’da yaşayan din kardeşlerimiz de her
Anadolu’nun bağrıyanık çilekeş delikanlıları bozlağa asılınca, “İflah etmez bu dert beni bitirir!” diye hançerelerini paralar. Ben de şimdi bu sözleri, günümüzde “Deccal” rolünü başarıyla yürüten ABD için yorumluyorum. Komünizmin bitmesinden sonra artık İslâmiyyeti düşman statüsüne koyan NATO’nun Afganistan’daki Genel Vâlisi Hikmet Çetin, arkadaşımız Adem Demir’e şöyle demiş: “Burada bir başarısızlık, aslında ABD’nin başarısızlığı olacak. Ondan
Ümmü’l-Mü’minîn Âişe-i Sıddika (r.anha), Rasûlullah (sav) Efendimiz Hazretlerinin şöyle buyurduğunu rivâyet etmiştir: “Her kim bizim bu işimizin (yâni dinimizin) içine ondan olmayan bir şeyi yeniden sokarsa (o yaptığı iş) merdûddur, başına çalınır.” (Buhârî ve Müslim) Bir başka hadîs-i şerîfte de şöyle buyurulmuştur: “Benden sonra yaşayanlar, pek çok ihtilâf ve herc ü merc görecekler. Size sünnetimi
Mübârek terâvihin onuncu akşamında bir dostumuzun işyerinde iftarı açtık. Mü’min Hoca ve Saim kardeşimle birlikte o geceki terâvihi İkitelli Sanayi Câmii’nde kılmaya karar verdik. İshak Hoca orada hatimle kıldırıyormuş. Allah nazardan saklasın, İshak Hoca da bülbül mâşâallah. Bir cüz’le değil, bir hatimle kıldırsa insan yine yorgunluk ve bezginlik hissetmiyor. Ses güzel, kırâat da düzgün oldu
İnsanlara şahsiyet veren bir “değerler manzûmesi” vardır. Adı ne olursa olsun, kişi inandığı değerlerden daha iyisini bulmadıkça, elindekine adam gibi sâhip çıkmayı bilmelidir. Fakat nedense, bu noktada şeytanla işbirliği yapmak, çiğ süt emen insanoğlunun nefsine hoş geliyor. O değerlere uyamayınca, eline rendeyi alarak orasını-burasını yontmaya başlıyor. Yahûdîlerin Tevrât’ı, Hıristiyanların da İncil’i tahrif etmeleri, bu hâdisenin
Yeşil, ne güzel renktir! Çiçekler ne cânım varlıklardır! Ağaçlar, gönüllerin neş’esidir. Çiçek yetiştirmek, ağaç dikmek, yeşile can vermek, birer mukaddes hizmettir! Ağaç ve çiçek yetiştirmeye her zamankinden daha fazla şiddetle muhtâcız! “Bu da nerden çıktı?” diyenler, dünyânın gerçeklerine gözlerini kapamış zavallılardır. Görmüyor musunuz İslâm dünyâsında akıtılan kanları, hayâtın baharını görmeden soldurulan çiçekleri, fidan gibi boylu
Vakit’teki ilanı ve altındaki tanımadığım imzayı gördüm, espriyi kavrayamadığım için önce bir ma’nâ veremedim. “N.Seyfullah Gülen” imzalı ve “İnsanlık onuruna darbe” başlıklı taziye ilanında şunlar yazılıydı: “Dünyanın farklı bölgelerinde meydana gelen işgal hâdiseleri, insanlık onur ve haysiyetine en büyük darbeyi vurmaktadır. Semavî dinler insanın yaşam hakkını aziz tutar ve bir insanın haksız öldürülmesini küfre denk sayar. Bir
İslâm’ın diktiği elbise kimin üzerine uymuyorsa, o kendisini düzeltmelidir. Evet, dinin doğrularını ortaya koymak elbette vazifemizdir. Ortaya koyduğumuz doğrular, bazı muhteremlere ters düşüyorsa; o doğruyu söylemekten vazgeçecek değiliz ya! İslâm’ın diktiği elbise kimin üzerine uymuyorsa, o kendisini düzeltmelidir. İnsanların hatırı için hakkı söylemekten yüz çevirmek olur mu? Boyunca bid’ata dalmış İnsanlar gocunacak diye, o bid’atın
Hz. Mehdi aleyhisselâmın gelip bütün İslam dünyâsını “Cemâhir-î müttefika-i İslâmiye” olarak birleştireceğini, Hz. Hasan (ra)’ın bıraktığı yerden hilâfeti devâm ettireceğini, sayıları milyonları bulan seyyidler cemaatinin hamiyetlerinin feverân etmesinden sonra onların başına geçerek o mübârek fırkayı tarîk-ı hak ve hakikate sevk edeceğini bizzat Bediüzzaman Hazretleri eserlerinde haber veriyor. Gelecek zât-ı nûrâninin “seyyid” olacağını, adının “Muhammed Mehdi” olacağını, o zâtın
Eğer Müslümanlar arasında “edille-i şer’iyye” esas olsa, herkes de gönlünde en küçük bir sıkıntı hissetmeden o hükümlere boyun eğse, aramızda ihtilâf kalır mı? 1400 senedir bu ümmetin kısm’ı a’zamı “Kur’an, Sünnet, İcmâ ve Kıyâs” ölçülerini tercih etmiştir. Fakat, göbeğinde yaşadığımız bu Âhirzaman günlerinde ise o “sevâd-ı a’zam” terk edilmiş, Kaf Dağına çıkan enâniyetler birer Firavun gibi,
- 1
- 2