
Bize kitapların bildirdiğine göre, İslâm ulemâsı, hakkı hak bilip ittibaa ve bâtılı bâtıl bilip ictinâba çalışır ve halkı da bu değerlere çağırırmış. Günümüzde ise değerler alaborası başını almış gidiyor. Kitlelere “İslâm âlimi” diye tanıtılan öylelerini görüyoruz ki, kitlelerin hak bildiğine bâtıl boyası, bâtıl bildiğine de hak boyası çekiyorlar. Kafalar da karma karışık oluyor.
Artısıyla eksisiyle artık politika müzesine çekilen Bülent Ecevit, bu ülke insanının yakından tanıdığı bir isimdir. Gizlisi kapalısı yok ki, senelerce politika sahnesinin en önünde bulunmuştur. Tam yarım asır boyunca söyledikleri ve yaptıkları ile zihinlerde yer tutmuştur. Onun hakkında bütünüyle silinip atılacak menfî bir hüküm vermek elbette fanatiklik olur; ama insafla değerlendirme yapılırsa, “Millî değerlerimize hep saygılı oldu” ifâdesini kullanmaya imkân var mıdır?
Bizim gençlik yıllarımız, ülke insanının düşman kamplara bölündüğü tâlihsiz bir zaman dilimiydi. Kampların birisinin başında ise Ecevit vardı. Bu topraklara bağlı insanların “millî değer” dediği şeylere her zaman karşı çıkan bir Ecevit, diğer kamp sâkinlerinin gözünde “komünist” olarak bilinirdi. Onun Marksistliği, eşinin Sabetayist kimliği, kendisinin kökeninin dahi Mûsevîliği bizleri birinci derecede ilgilendirmeyen noktalardır. Eğer “millî değer” kelimeleriyle ifâde edilen şey, kitlelerin inanç manzûmesi ile kan uyuşmazlığı bulunan şu Kemalist rejimin resmî değerleri ise; burada dahi “gardrob devrimciliği, tokmağı çevirmeler, toprak işleyenin su kullananın” gibi kırılmalar olmakla berâber, cümle doğru olabilir.
Lâkin, bu milletin bin senedir örf ve âdetine damgasını vurmuş dinimizden kaynaklanan “millî değerler” murâd ise, Ecevit için “Millî değerlerimize hep saygılı oldu” ifâdesi nasıl kullanılacak? Mümkün mü? Ecevit’i şimdiki ayakta duramayan hâliyle tanıyan yeni nesiller belki kandırılabilir, ama bizim gibi yarım asır politika sahnesinde bu kişileri seyredenler ne olacak?
Artık fizikî fonksiyonlarını da yeterince kullanamayan, üstelik politika arenasında yüzdesi sıfıra yaklaşmış bir partinin başında zâten milletin emekliye ayırdığı Ecevit’in fiilen de politikayı terk ettiğini açıklaması üzerine, ülkemizin saygın bir İslâm âlimi olarak tanınan bir ismi bu cümleyi kullanmış: “Ecevit, millî değerlerimize hep saygılı oldu!”
Ba’zan insanın beyni duruyor. Üstad Karakoç da bu mes’eleyi köşesine alarak, “Meded Allah’ım meded!” demeye mecbûr kalmış. Biz de aynı cümleye sığınıyoruz. Millî değerlere saygı noktasında Ecevit ile mukáyese kabûl etmeyen Erbakan için alenî aleyhte beyânât veren, İslâm ümmetinin millî değerleri için malını ve canını sebîl eden Usâme hakkında “en nefret ettiğim adam” demekte beis görmeyen aynı zâtın, Ecevit için bu hılâf-ı hakikat senâda bulunmasını anlamakta gerçekten güçlük çekiyoruz.
Acabâ İslâm dininin beşere tebliğinden 1400 sene sonra “millî değer” ta’rifine bizim bilmediğimiz ma’nâlar mı yüklendi? Kafaların zâten allak-bullak edildiği günümüzde, böyle bir açıklamaya illâ da gerek mi vardı? İnançta hassas kitleleri rahatsız etmek, birilerinin üzerine vazîfe midir?
Sıradan bir TC vatandaşı böyle bir beyânda bulunsa, üzerinde durmaya bile gerek duyulmaz. Fakat, omzunda “İslâm âlimi” etiketi bulunan bir şahsın attığı her adıma ve söylediği her cümleye dikkat etmesi gerekmez mi? Politik kimliği herkes tarafından bilinen siyâsetçi Ecevit ile bizim inandığımız “millî değerler” nasıl bir araya getirilebilir?
Âhirzamanda mebzûl miktarda “ulemâü’s-sû” (dîni bozan álim) bulunacağı rivâyetlerde vardır. Ekserisinin ekranları işgál ettiğini, belli merkezlerce popüler hâle getirildiğini gözümüzle görüyoruz. Hepsinin de şerrinden “Meded Allah’ım meded!” demeye mecbur kalmışız. O listeye bir tâne daha ilâve etmemiz mi gerekecek?
Vakit