
Dün de beyan ettiğim gibi, Tempo dergisinin sorularına verdiğim cevabın kalan kısmını da bugün sizlere sunuyorum: Bu on beş adet “Mehdî”, her birisi kendi asrı içerisinde yaşamış olup, Bediüzzaman’ın ifadesiyle “Büyük Mehdî” vasfını taşıyanı dahi Kıyamet kopmadan önce gelecektir. Hicri 14. asrın “Mehdî’si” olarak kabul edilen Bediüzzaman Hazretleri, kendisinden sonra gelecek olan “Başkumandan” ünvanlı “Mehdî” için çok sıcak ve taze bilgileri eserlerinde vermiştir.
Gelecek bu “Büyük Mehdi”, evvela Bediüzzaman’ın yazdığı eserleri kendisine “program” yapacaktır. Adı “Muhammed Mehdî” olacaktır. Kendisi bizzat Peygamberimizin (sav) neslinden bulunacaktır. Dini tabirler olan “müceddid, müctehid, kutb-i azam, mürşid” vasıflarını taşıyacaktır. Bütün Müslümanları birleştirerek tek bir İslâm devleti kuracak, İslâm şeriatını “ihya, ilan, icra ve tatbik” edecektir. Sonra da Hristiyanların “dindar ruhâni” kısımlarıyla anlaşarak dünyadaki inançsız devletlerin hayatına son verecektir.
Bu “Büyük Mehdî” Hazretleri’nin ortaya çıkış tarihleri için yine ebced ve cifir ilimleriyle bilgiler verilmiştir. O zat-ı nûrani Hicrî 1414 (M.1993) senesinde çalışmalarına başlayacaktır. Hicrî 1422-23 (M.2001-2) senelerinde çalışmalarının yönü değiştecektir. Hicrî 1432 (M.2010-11) tarihinde ise “zuhûr” hadisesi olacak, yani İslâm devleti kurularak o Muhammed Mehdî (sa) herkes tarafından görülüp bilinecektir.
İnternette “www.hamim.sayfasi.com” sitesinde bulunan “Esrarnâme” isimli dökümanda geniş kaynaklı bilgiler yer almaktadır. Dikkatli bakılırsa, Bediüzzaman Hazretleri’nin verdiği bilgilerin yanıltıcı olmadığı görülecektir.
Beklenen “Mehdî” şer’i devletini bizzat Kudüs merkezinde gerçekleştirecek, böylece İsrail devleti ile beraber önce Ortadoğu’dan başlamak üzere bütün Müslüman ülkeler o devlet çatısı altında birleşecektir. Hicrî 1432 tarihini takip eden 30-40 sene içerisinde Malezya’dan Fas’a kadar bütün Müslüman beldeler o devletin kontrolü altına girecek. Mehdî (as) halife olarak bulunacak, dindar rûhâni Hristiyanlarla ittifak ederek, Çin, Hindistan gibi inançsız ülke insanlarını kontrol altına alacaktır.
Mehdî’nin son yılları içerisinde ise Hz. İsa (as) bizzat gökten inecek, o zâta yardım edecektir. Büyük Mehdî’nin vefatından sonra bir “son Mehdî” daha gelecek. Hz. İsa (as) ile birlikte bütün dünyayı o şer’i devletin kontrolü altına alacaktır. Bu işleyiş hicrî 1506 (m 2082-85) tarihine kadar sürecektir. İşte o tarihten sonra insanlık yine İslâm dininin çizgisinden sapacak, hızla uzaklaşacak, bir tür hayvanlar gibi yaşamaya başlayacak, beklenen Kıyamet de onların başına kopacaktır.
Tempo’ya verdiğim cevaplar bundan ibaret. Bu bilgilerin yarıya yakınını aynen alan dergi, çarpıtmadan neşretti. Bu yazdıklarım, aynı zamanda benim inancımdır. Eğer denilen vakitte denilen hadiseler zuhura gelirse, kimsenin itiraza mecali kalmaz. Eğer gerçekleşmezse, benim yanlış anlamam bahis mevzuu olur ki, bu yaşa gelene kadar az mı kandırıldık?
Vakit
*** 21 Kasım 2020 – Mustafa Kaplan, Facebook Paylaşımı
Nurcu câmiada Bedîuzzamân Hazretlerinin Münâzarât adlı eseri, değişik yorumlara yol açmıştı. Büyük bir kesim Üstâdı demokrasici yapmış, ba’zıları da Kürdcülüğe delîl getirmişti. Molla Muhammed hocamız şerhlere bu eserden başlamak istedi. Beni Muş’a çağırdı ve şerh etti. Bir âyet-i kerîmenin ebcedini esâs alarak Hicrî 1432’de Mehdî aleyhisselâmın icrââtının başlayacağını yazdırdı. “Hocam rakama Hicrî demeyelim” dedim, kabûl etmedi. Eseri neşrettik. Ben de Vakit gazetesindeki yazılarımda Hicrî 1432 târîhine ağırlık verdim. Gladio’nun içimizdeki kolu olan Fetö ekibi bu rakama kilitlendi, hiçbir hukukí gerekçesi olmadığı hâlde tam da Hicrî 1432 gelirken bizi içeri tıktılar. Onları sahaya çekmeyi başarmıştık. Hiçbir delilleri olmadığı için de operasyonu yüzlerine gözlerine bulaştırdılar, 17 ay sonra biz dışarı çıktık. Tehlikenin farkına varan devlet uyanarak Fetöye operasyon çekti ve Rûmî 1432’de bu sefer onlar içeri tıkıldı.
Kumpas da’vâsı devâm ederken onlar sanık sandalyesinde oturuyorlardı. O günlerde 5 şiddetinde bir İzmir zelzelesi olmuştu, Çağlayan’da biz de hissettik. Mahkeme başkanı 10 dakika bir ara verdi. Polis âmirlerinden Yurt Atayün, “Zulüm arşa çıkınca böyle olur” diyerek zelzele yorumu yaptı. Ben hemen taşı gediğine koyarak, “Yalan ve iftirâ arşa çıktığı için böyle olur” dedim. İstihbârât komseri Hüseyin Nohut, istihzâ ederek, “1432 de geçti ya!” diyerek dalga geçti. Sağ avuç içimi sol yumruğuma geçirerek, “1432’de hepinizi içeri tıkdırdım ya!” dedim. Böyle der demez Fetöcü sanıklar da dâhil hepimiz kahkahayı bastık.
Şaka bir tarafa, bu ülkede Fetö örgütünün bu duruma düşeceği rüyâda görülse inanılır mıydı? İşte 1432’de bu mu’cize gerçekleşti. Allah yapınca işte böyle yapar. Bana 1432 derseniz, gülerek Fetöyü gösteririm. İnkâr edebilir misiniz?