
Kendisiyle geçen pazar gecesi tanıştık. Lüleburgaz’da eczâcılık yapıyormuş. İyi bir Akit okuyucusu. Benim Trakya’da bir köye misafir geleceğimi bir dosttan duymuş, hemen atlayıp gelmiş. Tatlı bir sohbet vesile oldu.
Son zamanlarda televizyonların ilgi noktası haline gelen nevzuhur müctehid taslaklarının dinî tartışmalarından sordu.
Bendeniz de, iman meselelerinin münakaşa tarzında konuşulmasının dînen câiz olmadığını söyledim. O tür münakaşaları yapmak da, dinlemek de haramdır. Sözümü te’yid için de Bediüzzaman Hazretleri’nin “Mektubât” isimli eserinden kısa bir bahis okudum.
“12. Mektûb” adını taşıyan yerde şöyle diyordu:
” O gece benden sual ettiniz; ben cevabını vermedim. Çünkü, mesâil-i imaniyenin münakaşa suretinde bahsi caiz değildir. Siz münakaşa suretinde bahsetmiştiniz. Şimdilik, münakaşanızın esâsı olan üç sualinize gayet muhtasar bir cevap yazıyorum. Tafsilini, Eczâcı Efendinin isimlerini yazmış olduğu Sözlerde bulursunuz.” (s. 39)
Eserde “eczâcı” kelimesinin geçmesi, beni de şok etti. Doğrusu öyle bir ifadenin orada bulunduğunu unutmuştum. Soruyu soran eczâcı arkadaşın da hayrete düşmesi normaldi. Hele aynı mektûbun son kısmında yer alan şu ibâreye bir bakın:
“Aziz kardeşim, sen bu mektubu eczâcıya ve münakaşayı işitenlerden münasip gördüklerine oku. Benim tarafımdan da yeni bir talebem olan eczâcıya selâm et.”
Fesûbhânallah! Din Müceddidi olan Ûstad Hazretleri, 65-70 sebe ötesinden sanki bizim sohbet akşamını görmüş, eczâcı kardeşimizi tanımış ve onu “yeni bir talebe” olarak kabul etmiş!
Doğrusu bir şok daha geçirdim. Allah dostları için zaman ve mekân mefhumunun olmadığını ilmen biliyordum da, böyle bir misâlle canlı olarak yaşamanın heyecanı daha başka oluyor. Sanıyorum aynı heyecânı Çağatay Bey kardeşim de duymuştur.
Evet, Bediûzzaman Hazretleri, samimiyetin dahi bir kerâmeti olduğunu söylemektedir. Bu kardeşimizin karşılıksız muhabbet hissindeki samimiyeti, ona bu ulvî müjdeyi hediye getirmiştir. Cidden onun nâmına sevindim.
Ne mutlu gıllıgışsız din muhabbetiyle hareket edenlere. Kur’an lisânıyla, onlara “korku yoktur” ve onlar “mahzun da olmazlar” inşâallah…
Akit